1 4 M A R T R U H U Y L A , Ü L K E M İ Z İ Ç İ N , D Ü N Y Aİ Ç İ N , T Ü R K T I B B İ Y E L İ L E R İ !S A Y I 6 - H A Z İ R A N 2 0 2 2
GTTDergiKünye Giresun Üniversitesi Tıbbiyeliler Topluluğu E-Dergisi Süreli yayın (aylık) Derginin sahibiGiresun Üniversitesi Tıbbiyeliler TopluluğuTopluluk Akademik Danışmanı: Doç. Dr. Şahin DİREKELTopluluk Başkanı: Metin YILDIZTAÇ Editör: Hüseyin KÜÇÜK Yayın Kurulu: Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul KESİCİOĞLUMirhan KUZGUNSude TÜNELEnes ÖZKUL Kapak Fotoğrafı: Zeynep Nazlı DURUPUNAR Alıntılar haricinde içerikteki yazı ve görsellerin tamamı katkıdabulunan öğretim üyesi ve öğrencilerimize aittir. Dergi içeriğindeki yazılardan ilgili yazarları sorumludur.
GİRESUN TABİP ODASI BAŞKANI:DR. ÖĞR. ÜYESİ ERHAN DEMİRELLİ İLE RÖPORTAJÇiğdem ZARARSIZ - Selin KORUBEYİBABA...Yaşar AYDINBİR GÜN DAHA: DR. SERCAN YILMAZİkra PALAZ - Meryem Ebrar KAMANNAZIM RUHUEylem KARAÇAY - Hüseyin KÜÇÜKÇÖLLEŞME VE KURAKLIKAhmet DEMİRTAŞTIBBIN SERENCAMI:MEZARDAN DOĞAN BİLİMMustafa Kasım POTUKVEDAEnes ÖZKULNOBEL FİZYOLOJİ VEYA TIP ÖDÜLÜBurcu YILDIZMERYEM ANA'NIN MUTFAĞIMeryem Ebrar KAMANKHARKİV'DEN KAÇIŞ:EMİN ALPERENMirhan KUZGUNYAZARLARDAN VEDA...01 04 05 09 12 13 17 19 21 23 26
GİRESUN TABİP ODASI BAŞKANI:DR. ÖĞR. ÜYESİ ERHAN DEMİRELLİ İLE RÖPORTAJMerhaba sevgili okuyucularımız, sizin de bildiğiniz üzere hekimlik mesleği gün geçtikçe daha zor halegelmektedir. Hekimlerin haklarını korumak ve iyileştirmek için uğraşan kurumlardan biri olan Giresuntabipler odasının başkanı ve aynı zamanda Giresun Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı öğretim üyesiErhan Demirelli hocamız ile gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlere sunuyoruz. Keyifli okumalar.Çiğdem ZARARSIZ - Selin KORUBEYİ1- Merhaba, bize öncelikle kendinizi tanıtabilirmisiniz? Adım Erhan Demirelli, 1980 yılında Bafra’dadoğdum. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimiBafra’da tamamladıktan sonra 1998 yılındaAnkara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ ne başladım.2006 yılında Ufuk Üniversitesi Üroloji AnabilimDalında üroloji ihtisasına başladım. 2010-2013yılları arasında Urfa Siverek Devlet Hastanesindemecburi hizmetimi tamamladıktan sonra,Temmuz 2013’de Giresun Üniversitesi TıpFakültesi Üroloji Anabilim Dalında öğretim üyesiolarak göreve başladım. Bu süre zarfında; TıpFakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü BaşkanYardımcılığı ve Eynesil Kamil Nalbant MeslekYüksekokulu Yönetim Kurulu üyeliği görevlerindebulundum. Halen Tıp Fakültesi Fakülte Kurulu veFakülte yönetim Kurulu üyelikleri ile birlikteGiresun Üniversitesi Geleneksel ve TamamlayıcıTıp Uygulama ve Araştırma Merkezi YönetimKurulu Üyeliği görevlerini yürütmekteyim.Üniversite dışında, Türk Üroloji Derneği DoğuKaradeniz Şubesi ve Türk Ocakları Giresun ŞubesiYönetim Kurulu Üyelikleri görevlerini halensürdürmekteyim. Son olarak da mayıs ayı başındayapılan Giresun Tabip Odası seçimleri ile GiresunTabip Odası Başkanlığına seçildim.2- Giresun Tabip Odası başkanı olduğunuz içintebrik ederiz. Tabip odasının görevlerinelerdir? Tabip Odaları bir nevi Türk Tabipleri Birliğininşubeleri gibidir. Fakat tabip odaları yöneticileriTürk Tabipleri Birliği merkez yönetimi tarafındanatanmaz, o ildeki üye hekimlerin katıldığı seçimlegörev başına gelir. Türk Tabipleri Birliği (TTB),1953 yılında İstanbul’da, 6023 sayılı yasa iletabipler arasında mesleki deontolojiyi vedayanışmayı, meslek mensuplarının hak veyararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamukurumu niteliğinde bir meslek örgütüdür. Merkezi1983 yılında İstanbul’ dan Ankara’ya taşınmıştır. TTB 6023 sayılı kanunun 4. Maddesinde tabipodaları görevleri açıkça belirtilmiş olup; birlik,aşağıda yazılı hizmetleri yapmakla mükelleftir:• Halk sağlığına ve hastalara fedakarlık veferagatle hizmeti ideal bilen meslek geleneklerinimuhafaza ve geliştirmeye çalışmak,• Üyelerinin maddi ve manevi hak vemenfaatlerini korumak ve bunları halkın veDevletin menfaati ile en iyi bir şekildedenkleştirmeye çalışmak,• Halkın sağlığını korumaya, üyelerini muayyenrefah seviyesine ulaştıracak gerekli iş sahalarıbulmaya, İş Kanunu ile sosyal kanunların ve ilgilidiğer mevzuat hükümlerinin tatbikatında meslekve meslektaşların hak ve menfaatlerini korumayaçalışmak• Halk sağlığı ve tıp meslekleri ile ilgili meseleleriçin resmi makamlarla karşılıklı iş birliği yapmak,Halk sağlığını ve tıp mesleğini ilgilendiren işlerderesmi makamlardan yardım sağlamak. Kısaca tabip odaları üyelerinin menfaatlerinigözeten ve bu doğrultuda çalışan hekimlikmesleğinin örgütlü odasıdır.1
Hekimliği sisteminde hekimler pek çok gereksizevrak işi ile meşgul edilmiş, birinci basamak sağlıkhizmeti koruyucu sağlık hizmeti vermez/veremezhale getirilmiştir. Aynı zamanda Afiliasyon denilenucube bir sitem ile hizmet hastaneleri ve eğitimhastaneleri birleştirilmiş, asli görevi eğitim olan pekçok akademisyen meslektaşımız yoğun sağlıkhizmeti vermeye zorlanmış ve çoğu zaman Tıpeğitimi akademisyenlerin sağlık hizmeti vermetelaşı içinde sekteye uğratılmıştır.Bence sağlık sisteminde ilk yapılacak şey birincibasamak sağlık hizmetine verilen önemi artırmak,birinci basamakta koruyucu sağlık hizmetleriniteşvik etmek gerekir. Bununla beraber tekrarsağlıklı bir sevk zinciri kurularak hem ailehekimlerimize itibar kazandırmalı hem de uzmanhekimlerimizin iş yükünü hafifleterek komplikehastalara deha fazla vakit ayırabilmelilersağlanmalıdır. Tabi tüm bunların olabilmesi içinhekimlerimizin talep ettikleri özlük hakları veücretleri hekimlere ivedilikle verilmeli ve hekimleringeçim derdi ile değil hasta dertleri ile ilgilenmelerisağlanmalıdır.5-Çalışma koşulları hakkında nelerdüşünüyorsunuz? 36 saatlik nöbetlerhakkındaki düşünceleriniz nelerdir?Yukarıda da bahsettiğim gibi maalesef hekimçalışma koşulları oldukça kötüdür. Aile hekimindenasistanına uzman hekiminden akademisyenine tümhekimlerimiz tahammül edilemez ve çoğu zamangereksiz iş yükü altında ezilmektedir. Özellikleasistan hekimlerimiz nöbet yükü altında ezilmekteve nöbet sonrası aşırı iş yükü fazlalığından ötürünöbet sonrası izin kullanamamaktadır.6-Hasta başına düşen muayene süresi sizceyeterli mi, yeterli bulmuyorsanız süresi sizcenasıl olmalıdır?Hasta başına düşen süre oldukça yetersizdir. MHRSdenilen merkezi randevu sisteminde 5 dakikaaralıkla randevu verilmesi, bununla da kalmayıpayaktan gelen hastalarada bakmak durumundakalan meslektaşlarımız bazen bir hastaya 1-2dakikadan daha fazla süre ayıramamaktadırlar. Busürede bir hekimin hastanın anamnezi alıpmuayenesini tamamlaması imkansızdır. Hekimlerhastadan anamnez alamadan, muayene edemedendirekt tahlil ve tetkik isteyip sadece bu tahlil vetetkikleri yorumlayarak hekimlik yapmayaçalışmakta bu durum da pek çok hastalığa geç tanıkonmasına veya gözden kaçmasına sebepolmaktadır. Burada halkımızın bu konudabilinçlendirilmesi kendi sağlıklarını korumakaçısından elzemdir.3-Tabipler odası başkanı olarak yapmayıdüşündüğünüz hizmetler nelerdir? Bence tabip odalarının, hekimlerin sosyalleşmesineve meslektaşlarımızın birbirleri ile tanışarakkaynaşmalarına olanak sağlayacak ortamlarıoluşturması da gerekir. Bu bağlamda oda seçimizinyapıldığı gün oyunu kullanmaya gelen tümmeslektaşlarımızın ilk arzuladıkları şey; odamızınlokal olarak kullanabileceği, kolay ulaşılabilir, ferahbir mekanı olması isteği idi. Ben ve yönetim kuruluarkadaşlarımız bu konuyu çözmek adına çalışmalaryapıyoruz. Bununla beraber meslektaşlarımızınrestoran, spor merkezleri, market vb. yerlerdenindirimli olarak faydalanmaları için anlaşmalaryapıyoruz. Yine meslektaşlarımızın tanışıpkaynaşacağı piknik, kahvaltı, konser gibi sosyalfaaliyetler planlamayı düşünmekteyiz. MilliMücadelemizin bir parçası olan 14 Mart TıpBayramını hakkettiği coşku ile kutlamak için TıpBayramımızda güzel bir balo organize etmeyidüşünüyoruz.Tüm bu sosyal aktiviteler ile berabermeslektaşlarımızın hizmet içi eğitimleri açısındançeşitli konferans ve eğitim toplantıları yapmayıamaçlıyoruz. Yine eğitim faaliyetleri kapsamındabaşta Tıp Fakültesi Öğrencileri ve Tıpta UzmanlıkÖğrencileri olmak üzere arzu edenmeslektaşlarımıza dil kursları yapmayıplanlamaktayız. 4-Sağlık sisteminde nelerin değişmesigerektiğini düşünüyorsunuz? Ülkemizde sağlık sistemi kanayan bir yaradır. Sağlıkhizmeti vatandaşa hizmet anlayışından daha fazlasiyasi rant kapısı olarak kullanılmaktadır. Örneğinsağlık sisteminde sevk zincirinin kaldırılmış olmasıile sözde halkın uzman hekimlere ulaşmasıkolaylaştırılmış ve yine parantez içinde söylüyorum,halkın sözde kaliteli sağlık hizmeti almasısağlanmıştır. Fakat aslında bu sistem ile uzmanhekim muayenesi gerektirmeyen, rahatlıkla AileHekimlerimiz tarafından tedavi edilebilecek pek çokhasta direk olarak uzman hekimlere yönlenmiş veböylece uzman hekimlerin iş yükü artmış, hastalaraayırabileceği süre her geçen gün kısalmıştır. Budurum sadece uzman hekimlerin iş yükünüartırmakla kalmamış, halkı aile hekimlerinden iyiceuzaklaştırarak, aile hekimlerimizi itibarsızlaştırmayakadar varabilen sonuçlar doğurmuştur. Yine Aile 2
7-Sağlık çalışanlarına uygulanan fiziksel ve psikolojik şiddetti önlemek için neler yapılabilir?Öncelikle hekimlerin çalışma şartları ve özlük haklarının iyileştirilmesi gerekir. Bu durum kamudanhekim kaçışını azaltacak ve hatta özel sektörden kamuya tersine hekim göçüne yol açacaktır. Böylecekamu hizmetindeki hekim sayısının artırılması gerekmektedir. Bununla birlikte hekime şiddet cezalarıcaydırıcı olmalı ve ertelenmeden derhal uygulanmalıdır. 8-Geçmişte doktorluk saygı duyulan ve tercih edilen bir meslekken şimdi ise tercih edilmeoranı düştü, bunun nedenleri sizce nelerdir?Bunun yegane sebebi geçmiş sağlık bakanlarının talihsiz açıklamaları ve sağlık hizmetinin tamamensiyasi rant olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır.9-Malpraktis davaları hakkında neler düşünüyorsunuz?Malpraktis davaları hekimlerin özellikle riskli cerrahi branş hekimlerini köşeye sıkıştırmaktadır.Hekimler böyle bir davaya maruz kalmamak adına neredeyse tüm girişimsel işlemlerden kaçınmakta,çoğu hekim hasta yatırmaktan imtina eder hale gelmektedir. Bu durum son zamanlarda çıkan kabacasayın bakanın “kasıt yoksa rücu da yok” söylemiyle kısmen çözülebilir diye düşünüyorum.10-Son zamanlarda yapılan grevlerin sebepleri nelerdir?Tüm bu grevler yukarıda bahsettiğimiz sıkıntılara dikkat çekmek için organize edilmektedir. Fakat grevdediğiniz bu iş bırakma eylemleri hekimlerle halkı karşı karşıya getirmektedir. Bu yüzden de yeterlietkiyi göstermediği düşüncesindeyim. Bu grevlere iş bırakma eylemlerinden önce TTB’ nin organizeettiği gibi mitingler ile başlanması gerektiğini düşünüyorum. Ve bu mitinglere maksimum katılımolmalı fakat TTB’ nin bu mitingleri de yeterince ses getiremiyor. Bunun sebebi TTB’ ninmerkezyönetiminin benim de tasvip etmediğim tutumları ve hekim hakları için yapılan bu mitinglerin amacınadışına devşirilmesidir. Burada şunu da ifade etmeliyim ki bir an önce gayesi ve önceliği sadece vesadece hekim hakları olan yeni bir TTB merkez yönetimine ihtiyaç vardır ve inşallah bu ihtiyaç en kısasürede giderilir.12-Ülkemizdeki doktorların günümüzde yurt dışında çalışma isteğinin bu kadar artmasınınsebebi sizce nedir?Yukarıda bahsettiğimiz tüm sorunlar bu durumun oluşmasında etkilidir. Hekimlerimiz yoğun iş yüküile karşı karşıyalar. Bu yoğunlukta hata yapmaları neredeyse kaçınılmaz. Hata yaptıklarında isekarşılarında direk olarak malpraktis davaları var. Bu durum hekimlerin mesleklerini gönül rahatlığı vezevk alarak icra etmelerini zorlaştırıyor. Buna bir de ücret azlığına bağlı geçim sıkıntısıda eklenince 3hekimler daha rahat ve ferah birortamda hekimlik yapabilecekleri vehekimlik mesleğinden ferah içindeyaşayacak bir maddi kazanç eldeedebilecekleri ülkelere gidebilmek içinellerinden geleni yapmaktadırlar. Budurum sadece hekimler için değilneredeyse tüm meslek grubundakigençlerimiz için geçerlidir vemilletimizin geleceği için çoktehlikelidir. Bu durum devam eder iseAtatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiğigençler kalmayacak ve Cumhuriyetsahipsiz kalacaktır. Allah (cc)Cumhuriyetimizi, devletimizi sahipsizbırakmasın.
Sakıp SABANCI ve oğlu Metin SABANCI1998Carleone Ailesi Baba Filmi - 1972Şiddet yanlısı eski kafa babalar günümüzdesayıları ne kadar az da olsalar varlar. Bu durumune kadar engelleyebilirsek o kadar iyi bizim için.Bir de işinden veya kendi eğlencesinden dolayıailesine ilgi gösteremeyen, ailesiyle vakitgeçirmeyen babalar çok fazla. Baba VitoCorleone’nin bu konuyla ilgili bir sözü var:“Ailesiyle vakit geçirmeyen bir adam asla gerçekbir adam olamaz”. Her ne kadar film karakteri deolsa gerçek bir aile babasıdır Vito Corleone.Benim en sevdiğim karakterlerden biri olan Vito,filmin yapıldığı 1972 yılından bu yana babalığınsembolleri arasında gösterilir. Kendi babamdan da bahsetmek isterim sizlere.Kendisi benim idolüm. Ona sahip olmak en büyükşansım. Yukarıda bahsettiğim şiddet yanlısı babatiplemelerinden biri asla olmadı. Ailesiyle vakitgeçiren gerçek bir adamdı. Rahat uyu babam… Bütün babalarımızın babalar gününü kutlarım.BABA...Yaşar AYDIN Babalar, babalarımız… Hepsi bizler için savaşmışaslında bizler için kutsal insanlar. Hayatlarınıailelerine adamış, çocukları için canını verebilecekkudrette insanlar. Babalarımızın asıl görevi ciddenbizleri büyütüp eve ekmek getirmek midir?Babalarımız hayatını bizim için yaşamak zorundamıdır? Biz babalarımıza bunları yaptıkları içinborçlu olur muyuz? Bu soruların hepsi hayır ilecevaplanır aslında. Ne biz onlara ne de onlar bizehayat için borçlu durumda. Herkes kendi hayatınıyaşamakla yükümlüyken babalarımızın bizim içinyaptıkları fedakarlıkları görmezden gelemeyizelbette. Ancak soyunu devam ettirmek isteyenher baba bunları kendine görev bilmiştir. Budurum babalar için ne kadar karmaşık ve zorgeliyorsa bizler için de öyle. Biz ne kadar çokempati kurarsak kuralım baba olana kadar onlarıanlayabileceğimizi düşünmüyorum. Babaların nekadar merhametli olduğunu Sakıp Sabancı’nındoğuştan engelli oğlu Metin Sabancı için söylediğişu sözle örneklendirmek istiyorum: “Metin diyebir oğlum var, 27 yaşında daha bir tane ayakkabıalmamışım, baba otomobil isterim dememiş,neyleyim ki otomobil fabrikası kurmuşum.” Milenyum nesilde psikolojik ve sosyolojikyapıların değişimiyle aile içi eğitim konusu dabaya bir güncellenmiştir. Burada en çokyenilenen iş babalarınkidir. Babalar eskiden“vurduğu yerden gül çıkar” sözleriyle çocuğaşiddeti normalleştirirken günümüzde bununsayısı oldukça azalmıştır. Olması gereken debudur. 4
İkra PALAZ - Meryem Ebrar KAMANBağışlanan bir kanın serüvenini anlatırmısınız? İsterseniz bağışlanan kanın serüveninianlatmadan önce bağışçının kan bağışına gelişiyleilgili süreci anlatalım. Biz öncelikle gönüllü kanbağışı alıyoruz. İnsanlar hiçbir karşılık beklemedenhiçbir fayda gözetmeksizin hiç tanımadıklarıinsanlara yardım etmek için kan bağışı yapıyorlar.Sizin de şehrimizde gördüğünüz gibi ve pek çokşehirdeki yerlerini internet sitemizden göreceğinizgibi günde yaklaşık 300 ekip şehirlerin, yerleşimyerlerinin merkezi noktalarında insanların dahaçok aktif olduğu saatler aralığında çalışarak kanbağışı toplamak üzere hazır bekliyorlar. Bağışçıadaylarımız kan bağışına geldikleri zamanöncelikle tıbbi sorgulamamızı içeren bağışçısorgulama formunu kendileri okuyup, kendilerisorulara cevap vererek tıbbi geçmişleri hakkındabize bir ön bilgi veriyorlar. Tabi ki o formda -sizler BİR GÜN DAHA:DR. SERCAN YILMAZ Haziran sayısından hepinize çokça sevgiler değerli okuyucular! 14 Haziran Dünya Kan Bağışçıları Günüolması nedeniyle sizinle bu sayımızda bizim için çok değerli biriyle olan röportajımızı paylaşacağız.Kendisi Dr. Sercan Yılmaz. Şuan Kızılay’da doktor olarak görev yapmakta. Ancak röportajımızabaşlamadan önce sizinle biraz kan bağışı hakkında konuşmak istedik. Hepiniz bir şekilde şehirmerkezlerinde, yurtlarda ya da insanların çoğunlukta olduğu yerlerde kan bağışı için bekleyen Kızılayaraçlarını görmüşsünüzdür. Toplumumuzda kan bağışlama bilinci eskiye nazaran çok daha artmış olsada halen sistem tam olarak oturmuş değil. Çoğu kişi yanlış düşünceler ve kulaktan dolma bilgileryüzünden aslında kendisi için sadece on dakika sürecek bir işlemi yaptırmıyor. Bir iki derken bu sayıher şehirde kat kat artarak aslında küçümsenemeyecek kadar büyük bir kitleye dönüşüyor. Bizim debu yazımızda öncelikli amacımız çoğumuzun aklına gelen ancak belki de tam yetkili biriylekonuşulmadığı için havada kalıp insanların kafasını karıştırma ihtimali olan konuları açıklığakavuşturmak ve eğer mümkünse gerekli şartları sağlayan ve bu yazıyı okuyan herkesi düzenli kanbağışına çağırmak. Sizler için toplamda yarım saatinizi almayacak bir işlem belki bir annenin çocuğunason kez sıkıca sarılmasının önüne geçip daha nice kucaklaşmalar verebilir onlara. Ya da uzaklarda biryerlerde adını bile bilmediğiniz birinin bir gün daha fazla gün batımını izlemesini sağlayabilirsiniz.Herkes çok daha iyi bir yaşamı hak eder değerli okuyucular. Sözü biraz uzattık ancak hassas bir konuolduğu için üzerine ne kadar konuşulursa konuşulsun asla yeterli olmayacağını düşünüyoruz.Umuyoruz sorularınızı cevaplayabilmişizdir. Öncelikle bize değerli vaktinizden ayırdığınıziçin çok teşekkür ederiz. Sizinle bu röportajıyapacak olmak bizim için çok kıymetli. Bizebiraz kendinizden bahseder misiniz? Ben Doktor Sercan Yılmaz. Yaklaşık üç buçukyıldır Kızılay’da kan bağış sorumlu hekimi olarakçalışıyorum. 2014 yılında Gülhane Askeri TıpAkademisi’nden mezun oldum. Üç buçuk yıl kadarsilahlı kuvvetlerde hizmet verdikten sonra istifamıvererek kızılayda çalışmaya başladım. Kan bağışının sağlık sistemi içindeki öneminedir? Siz tıp fakültesi öğrencileri olduğunuz için zatençok iyi bilirsiniz bunu. Pek çok hasta kantransfüzyonuna ihtiyaç duyar. Ve kanın birfabrikası olmadığı için, kanı laboratuardaüretemediğimiz için ve tek kaynağı insan olduğuiçin kan bağışını bir şekilde toplamak zorundayız. 5
daha önce bağış yaptınız biliyorsunuz- kişiselbilgiler de var. Bunların gerekliliğinden belkiilerleyen dakikalarda bahsedeniz. Birazcık hukukibir süreç ama hemen her sayfada, okudukları hermetinde anladıklarını okuduklarını beyanetmelerini istiyoruz. Bağışçılarımız kimlikleriylebaşvurmak zorunda, pek çok örnek olay yaşanmışdurumda. Çünkü çeşitli sebeplerle kan vermeyenkişiler başkalarının kimlik bilgilerini ezberleyerekgelebiliyor. Kimlikleriyle başvurmalarının ardından sorumlulaboratuvar teknisyeni ünvanına sahipfilebotomist arkadaşlarımız çeşitli ölçümleryapıyorlar. Tansiyon ve hemoglobin ölçüyorlar,çeşitli enfeksiyon hastalığı var mı diye ateş takibiyapıyorlar. Nabızlarını sayıyorlar ki kardiakdurumlarıyla ilgili bir fikrimiz olsun diye. VeKızılay’ın kullandığı tüm Türkiye’de aynı anda aynıveritabanını kullanan sisteme kayıtlarını alarakdoktor muayenesine yönlendiriyorlar. Daha sonraözel bağışçı mahremiyetini gözeterek biz hekimlerbağışçı adayımızla gerekli sohbetigerçekleştiriyoruz. Eğer gerekirse fizik muayeneyiyaparak bağışçı adayının kan vermek için uygunolup olmadığını değerlendiriyoruz. Herhangi birproblem yoksa bağış işlemini başlatıyoruz. Aslında bilindik bir mevzu ama kabaca anlatmakgerekir, dirseğin iç yüzünde -dezenfektanlasilerek- dezenfeksiyonu gerçekleştirdikten sonratek kullanımlık iğne ve tek kullanımlık kantorbaları kullanılarak kan alma işleminebaşlıyoruz. Bir ünite yaklaşık olarak 475-480 mlyedenk gelir, tahliller için aldığımız numune kanlarıda dahil edersek toplamda alınan kan yarımlitreye tekabül eder. Kan bağışını 5-10 dk içindetamamlayan bağışçı bir süre daha gözetilir veherhangi bir sağlık problemi yoksa -ki sanırımbundan da bahsederiz- bağış alanından tamameniyilik haliyle ayrılabilir. Ayrılmadan evvel deKızılay’ın ikramlarını tüketmesini biz muhakkaktavsiye ederiz. Bağışlanan kan hemen kullanılabilir mi? Elbette kanın belli bir sıcaklıkta takibi vekorunması gerekir. Biz gün boyunca çalıştığımıziçin sabah aldığımız kanı öylece bırakıp akşamgönderemeyiz. Belirli ısıda tutulması gerekensoğutucu dolaplarımız var. O dolaplarda akşamakadar muhafaza edip bölge merkezimizinlaboratuarının olduğu Trabzon’a, yine dolaplıaraçlarımızla, göndeririz. Bu kanlar Trabzon’da bildiğiniz üzere 3 ürüneayrılır. Plazma, trombosit ve eritrositsüspansiyonlarına. Aynı zamanda bu kanlarlaberaber aldığımız numuneler de her gün TürkHava Yolları’nın tarifeli uçaklarıyla İstanbul’agönderilir. İstanbul’daki laboratuarlarımızdaHepatit B, Hepatit C, sifiliz ve AIDS yönündentaramalar yapılır. Her bağışçının her bağışı içinayrıca kan grup tayini yapılır. O testlerinsonuçlarına göre de, zaten bu arada üç kısmaayrılan kan, dağıtım için hazır olaraklaboratuarımızda bekler. Hastanelerden -özel yada devlet hastanesi olması farketmez- herhangibir istek olması durumunda en geç iki saat içindeisteği yapan hastaneye -yine bizim belli ısıdadolapları olan araçlarımızla- teslimi gerçekleşir. Kan bağışı yapan insanların gönüllü olduğunubiliyoruz. Peki Kızılay da hastanelere kandağıtırken aynı gönüllülüğü gösteriyor mu? Kızılay da kan dağıtırken aynı gönüllülüğügösteriyor. Kızılay’ın kuruluş amaçlarından biri debu. İnsanlara -herhangi bir sınıf ayrımıgözetmeksizin- yardım etmek, yaralarını sarmak. Kızılay kanı hiçbir şekilde satmaz. Kan satıldığınadair dönen dedikodular tabi ki var buna şöyle birörnek verebiliriz. Kalp ameliyatlarında taze kankullanılır. Bağışçı hastanın olduğu hastaneye Giresun Kan Bağışı Tırı - Atapark6
gider. Ameliyat esnasında bir ünite, iki ünite lazımoldu diyelim hemen bağışçıdan alınır. Hızlı bir testyapılır ve nakli gerçekleştirir. O orada bağışçıylahasta arasındaki mevzudur. Zaten kızılay bu kanıtaze kan olduğu için temin edemez. Biz kızılayın topladığı kanlardan bahsedelim.Bizim kullandığımız kan torbaları Fransa’dangeliyor ve maaliyetleri yüksek. Onun dışındakullandığımız dezenfektanlar da. Her şeyin de tekkullanımlık olduğunu da düşünürsek aslındainsanların kan satılıyor derken bahsettikleri buhizmetlerin bedelidir. Yıllar önce gerekliotomasyon sistemleri sağlanmadan önce şöyleçalışıyormuş. SGK ve Kızılay arasında otomasyonolmadığı için hastanın yakını Kızılay’a gidiyor kanıalıyor -çok yanlış olduğunu şimdi şimdi farkediyoruz- kanı kendisi hastaneye götürüyor vekanı kızılaydan alırken bu bahsettiğim giderlerinbedelini ödüyor. Ardından kanı götürdüğühastaneden bir beyan alıyor, o beyanla Kızılay’aödediği bedeli SGK’den tahsil edebiliyor. Amabunlar bahsettiğim gerekli otomasyon sistemleriolmadan önceydi tabi. Şimdi bugün nasıl işliyor diye soracak olursanız;hastane istemini yapıyor. Kızılay’ın sistemi kimekan gittiğini bilmeksizin tamamen hastane adınakanı çıkarıyor ve hastaneye ulaştırıyor. Hastaneden o kan için herhangi bir para talebiolmaz Kızılay’ın. Bu bahsettiğimiz giderlerin bedeliolan ücreti daha sonra SGK’den tahsil eder.Devlet hastanesi, özel hastane hiç farketmez,herhangi bir sağlık kuruluşunda Kızılay’ın teminettiği kanlar kullanılıyorsa bunun için herhangi birsağlık kuruluşu hastadan, hasta yakınından paratahsil edemez. Bu ciddi bir suçtur ve özel sağlıkkuruluşları için lisans iptaline kadar giden cezalarsöz konusudur. Kan bağışı sırasında yaşanabilecekkomplikasyonlar nelerdir? Aslında bu birazcık teknik bilgi ama kabacabahsedelim. Normalde kan bağışının herhangi birkomplikasyona sebep olmamasını bekleriz. Hertürlü sağlık uygulamasında zaten en korkulan şeykomplikasyonun gelişmesidir. Aldığımız bağışmiktarı, öncesinde yaptığımız fizik muayene bukomplikasyonları yok seviyesine kadarindirmekte. Olası komplikasyonlar için 6 ayda birkurum içi eğitim alarak kendimizi güncelleriz. Tıpdoktoru olarak ekipte muhakkak bir hekimbulunmak zorundadır. Ayrıca filebatomistarkadaşlarımız gelişebilecek komplikasyonlarakarşı bahsettiğim kurum içi eğitimleri alarakkendilerini hazır tutarlar ve yine araçlarımızdaiçeriği oldukça geniş bir acil ilk yardım setimizbulunur. Komplikasyonlara gelcek olursam en sıkkarşılaştığımız -en sık dediğime bakmayalım ben 1ay içinde ya iki kişide görürüm ya üç kişide-vazovagal reaksiyon, bayılma, kusma, halsizlikkısaca tansiyonun düşmesi diyebileceğimiztepkiler görürüz. Onun dışında 3.5 yılda ben dahabaşka bir komplikasyonla karşılaşmadım. Pekineler olabilir? Artere girebilir filebatomist arkadaş,arterovenöz fistül gelişebilir. Ayrıca trombositbağışlarında aferezde kullanılan kimyasallarakarşı reaksiyon gelişebilir. 14 Haziran Gönüllü Kan Bağışçıları Günü pekineden 14 Haziran? 14 Haziran Dünya Kan Bağışçıları Günü’dür, globalbir gündür. 14 haziran bugün kullandığımız A, Bve 0 kan gruplarının ilk keşfini yapan bilim insanıKarl Landsteiner’in doğum günü. Karl LANDSTEİNERGiresun Kan Bağışı Merkezi7
Kızılay olarak sadece kan bağışı mı alıyorsunuz? Gündemde dönen kök hücre bağışından dabahseder misiniz? Kızılay olarak Türk kök sistemine de dahil olduk. Kök hücre bağışında bulunmak isteyen bağışçıadaylarının kök hücrelerini bağışlayabilmeleri için gerekli numunelerin de yine bizim kan bağışıtopladığımız ekiplerde verebiliyorlar. Peki bunun serüveni nasıl oluyor? Kök hücre için, eğer kan bağışıyla birlikte bir bağış yapılıyorsa, sadece fazladan bir tüp kan alıyoruz.Eğer sadece kök hücre için gelinmişse 4 tüp kan alıyoruz. Bizim kısmımızda başka bir şey yok. Aldığımızkan gerekli genetik analizler yapıldıktan sonra sisteme kaydediliyor. Onunla uyumlu herhangi bir hastaçıkması durumunda kök hücre nakil prosedürü başlatılıyor. Bağışçı adayına "Sizinle uyumlu bir hastavar. Bağışçı olmak ister misiniz?” diye soruluyor. Her aşamada sebep göstermeksizin bağışçıvazgeçebilir tabi ki. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde bugün kök hücre için numune vermiş birinin birhastayla eşleşme ihtimali %5. Biz bu havuzu ne kadar doldurursak o kadar bu %5’lik ihtimali arttırırız. Siz ve Kızılay’da çalışan arkadaşlarınız için kan bağışlama zorunluluğu var mı? Siz de karşıtaraftan bağış beklerken kendiniz için de aynı hassasiyeti gösteriyor musunuz? Benim beraber çalıştığım arkadaşlarımdan 25 bağışı olan var. Benim 3.5 yılda 13 bağışım var.Gümüşhane’de bir personelimiz sanıyorum haber kanalına çıktı 100. bağışıyla. Zorunluluk elbette bizede yok, zaten insan yaptığı işin farkında olunca, durumumuzda uygunsa kan bağışı yapıyoruz. Kimler kan bağışında bulunamaz? Bir yıl içinde ameliyat olmuş kişi kan bağışında bulunamaz. Bir yıl içinde cilt deldirmiş kişi kanbağışında bulunamaz. Tek bir dikiş dahi olsa cerrahi işlem geçirmiş kişi kan bağışında bulunamaz. Sonbir hafta içinde antibiyotik kullanan kişi kan bağışında bulunamaz. Bunların yanında bugün eczanede satılan ilaçların neredeyse %99’u kan vermeye engel değildir.“Acaba verebiliyor muyum?” diye düşünen herkese bizimle görüşmelerini tavsiye ediyoruz. Son olarak bize ne söylemek istersiniz? Yaklaşık 3.5 yıldır Kızılay’da çalışıyorum. Binlerce bağışçıyla görüştüm. Ama o 3.5 yıldan sonra sizin gibibir ekiple tanıştığım için çok mutluyum Kendisine tekrardan bu güzel sohbeti için çok teşekkür ederiz. O bizi 3.5 yıl sonra buldu, biz onuGiresun’a geldiğimiz ilk yıl bulduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu anlatmaya kalksak bir bukadar daha yazı yazarız değerli okuyucular. Giriş kısmında da bahsettiğimiz gibi, herkes bir şansı dahahak eder. Bunun bilincinde olarak yaşamamız dileğiyle…8
NAZIM RUHUEylem KARAÇAY - Hüseyin KÜÇÜK Hepinize bu dönemin son sayısından merhaba. Bu sayımızda, sizlerle Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü dolayısı ile birkaç ölümsüz eserini paylaşmak istedik. Umarım sevenler için güzel bir köşe,daha önce okuma fırsatı olmayanlar için de güzel bir başlangıç olur. Keyifli okumalar.Nazım Hikmet Ran asıl adı ile Mehmet Nazım Ran.1919’ da bitirdiği Bahriye Mektebi’nden sonraHamidiye kruvazörüne atandı. 1920’de zatülcenpeyakalanmasıyla askerlikten çıkarıldı. İlk şiiri “HâlâServilerde Ağlıyorlar mı? ” 3 Ekim 1918’de YeniMecmua’da yayımlandı. 1920’de direnişduygularını yansıtan şiirler yayımladı. 1921’de millimücadeleye katılmak için Anadolu’ya geçse deBolu’da öğretmen olarak görevlendirildi. Eylül1921’de Moskova’ya gitti ve Doğu EmekçileriKomünist Üniversitesi’ne yazıldı. Serbest şiirleri vebasamaklı dizeleri denediği ilk şiirleri bu yıllardayazdı ve bazılarını İstanbul’da Aydınlık dergisindeyayımladı. 1928’de ilk şiir kitabı Güneşi İçenlerinTürküsü’nü yayımladı. Mayıs 1929’da yayımlanan835 Satır adlı şiir kitabı büyük ses getirdi. Sadeceşiirle değil senaristlik, yönetmenlik ve tiyatro ile deilgilendi. 22 Mart 1933’te gizli örgüt kurmak vekomünizm propagandası yapmak suçlamasıylatutuklandı ve yargılanmak üzere Bursa’yagönderildi. Süregelen yıllarda birkaç kez dahaberaat edip tutuklansa 17 Ocak 1938’de orduyuayaklanmaya teşvik ettiği iddiasıyla 15 sene hapsemahkûm edildi. Buna donanmayı ayaklanmayateşvik suçundan aldığı 20 sene mahkum olmasıizledi ve iki ceza birleştirilerek 28 yıl 4 ay hapiscezasına mahkum edildi. 15 Temmuz 1950’deçıkarılan af yasası ile serbest bırakıldı. Stajyerkenhastalanıp çürüğe çıkartılmasına rağmenaskerliğine karar alınmasını kendisini ortadankaldırmak amacıyla düzenlenmiş bir komploolarak değerlendirdi ve Moskova’ya yerleşti. 25Temmuz 1951’de Bakanlar Kurulu kararıyla Türkvatandaşlığından çıkarıldı. 1954’te kendisinePolonya vatandaşlığı ve pasaportu verildi. Bir kalpkrizi sonucu öldü, Moskova’da NovodeviçiyMezarlığı’na gömüldü. Bugün de bize okumaktanzevk aldığımız kitapları ve şiirleri kaldı.Nazım Hikmet RANSelanik, 17 Ocak 1902 - Moskova, 3 Haziran 19639* * *En güzel deniz : henüz gidilmemiş olandır.En güzel çocuk : henüz büyümedi.En güzel günlerimiz : henüz yaşamadıklarımız.Ve sana söylemek istediğim en güzel söz : henüz söylememiş olduğum sözdür.1945* * *Denizin üstünde ala bulutyüzünde gümüş gemiiçinde sarı balıkdibinde mavi yosunkıyıda bir çıplak adam durmuş düşünür.Bulut mu olsam,gemi mi yoksa?Balık mı olsam,yosun mu yoksa?..Ne o, ne o, ne o.Deniz olunmalı, oğlum,bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla1958
Ben içeri düştüğümden beri, güneşin etrafında on kere döndü dünya.Ona sorarsanız: "Lâfı bile edilmez, mikroskobik bir zaman."Bana sorarsanız: "On senesi ömrümün." Bir kurşun kalemim vardı, ben içeri düştüğüm sene.Bir haftada yaza yaza tükeniverdiOna sorarsanız: "Bütün bir hayat."Bana sorarsanız: "Adam sen de, bir-iki hafta." Katillikten yatan Osman,Ben içeri düştüğümden beri, yedi buçuğu doldurup çıktı,Dolaştı dışarda bir vakit,Sonra kaçakçılıktan düştü içeri,altı ayı doldurup çıktı,Dün mektup geldi, evlenmiş, bir çocuğu doğacakmış baharda. Şimdi on yaşına bastı,Ben içeri düştüğüm sene,ana rahmine düşen çocuklarVe o yılın titrek, ince, uzun bacaklı taylarıRahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktanFakat zeytin fidanları hâlâ fidan, hâlâ çocuktur. Yeni yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beriVe bizim hane halkıBilmediğim bir sokakta, görmediğim bir evde oturuyor.Pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm seneSonra vesikaya bindi, bizim burada içeride birbirini vurdu millet yumruk kadar, simsiyah bir tayın içinŞimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsızBen içeri düştüğüm sene, İKİNCİSİ başlamamıştı henüz.Dachau kampında fırınlar yakılmamış,Atom bombası atılmamıştı Hiroşima'yaBoğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.Sonra kapandı resmen o fasıl,Şimdi ÜÇÜNCÜDEN bahsediyor Amerikan doları.Fakat gün ışıdı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beriVe "Karanlığın kenarından ONLAR ağır ellerini toprağa basıp doğruldular" yarı yarıyaBen içeri düştüğümden beri, güneşin etrafında on kere döndü dünya.Ve aynı ihtirasla ediyorum yine,Ben içeri düştüğüm sene onlar için yazdığımı:Onlar ki toprakta karınca, suda balık,Havada kuş kadar çokturlar.Korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar.Ve kahreden yaratan ki onlardırŞarkılarımda yalnız onların mâceraları vardırVe gayrısı,mesela benim 10 sene yatmam, lafü güzaf.BEN İÇERİ DÜŞTÜĞÜMDEN BERİ1947Nazım Hikmet Ran ve Vera TULYAKOVA10VERA'YA Bir ağaç var içimdefidesini getirmişim güneşten.Salınır yaprakları ateş balıklar gibiyemişleri kuşlar gibi ötüşür. Yolcular füzelerdençoktan indi içimdeki yıldıza.Düşümde işittiğim dille konuşuyorlar, komuta,böbürlenme, yalvarıp yakarma yok. İçimde ak bir yol var.Karıncalar buğday taneleriylebayram çığlıklarıyla kamyonlar gelir geçer amayasak, geçemez cenaze arabası. İçimde mis kokulukızıl bir gül gibi duruyor zaman.Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş, çoğumgitmiş de azım kalmış, umurumda değil.1960
1Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. 1947 2 Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 1948 3 Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için... BÜYÜK İNSANLIKBüyük insanlık gemide güverte yolcusu tirende üçüncü mevki şosede yayan büyük insanlık.Büyük insanlık sekizinde işe gider yirmisinde evlenir kırkında ölür büyük insanlık.Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter pirinç de öyle şeker de öyle kumaş da öyle kitap da öyle büyük insanlıktan başka herkese yeter.Büyük insanlığın toprağında gölge yok sokağında fener penceresinde camama umudu var büyük insanlığın umutsuz yaşanmıyor.(7 Ekim, Taşkent, 1958) Nazım Hikmet RAN- Bursa11YAŞAMAYA DAİRNazım Hikmet RAN ve Orhan KEMAL
ÇÖLLEȘMENİN SEBEPLERİ İklm değșklğ nedenyle yașanan kuraklıkBtk örtüsünde yașanan tahrbatNüfus artıșıErozyonSu kaynaklarının așırı tüketmYanlıș tarım ve sulama uygulamaları Așırı otlatmaDoğal kaynakların așırı kullanımıÇÖLLEȘMENİN SONUÇLARIYyecek üretmnde düșüș Yyecek kıtlığıAtmosferdek CO₂ oranında artıșByolojk çeștllğn azalmasıSuya erșmde azalmaHayvan doğal yașam alanlarının daralmasıKırsal alanlardak yașam sevyesnde düșüșÜretmdek düșüșe bağlı șszlkÇÖLLEŞME NEDİR? Toprak dünyadaki yaşamın temelidir ve budeğişmeyen bir gerçektir. Çölleşme, kurak – yarı kurak iklim bölgelerinde,yağış alma ve su tutma kapasitesinin azalması,doğal bitki örtüsünün kaybedilmesiyle toprakerozyonu yaşanmasıdır. Kısacası çölleşme,toprağın susuzlaşması ve çoraklaşmasıdurumudur.Çölleşme var olan çölleringenişlemesini değil, yeni bir çölün oluşumunuifade eder Çölleşme; yoksulluk, kıtlık, açlık, sel ve taşkın,göç ve savaşlara sebep olabilmektedir. Erozyon,gıda üretiminde azalma, biyoçeşitliliğin azalmasıçölleşmenin diğer sonuçlarıdır. Günümüzde250 milyon insan çölleşmeden etkilenirken 1milyar kişi de çölleşme riski altındadır.ÇÖLLEŞME VE KURAKLIKAhmet DEMİRTAŞTÜRKİYE'DE ÇÖLLEŞME Çölün bulunmadığı Türkiye'de Konya, Iğdır veGüneydoğu Anadolu Bölgesi çölleşme tehlikesialtındadır. Türkiye arazisinin %65'i dikkatlikullanılmadığında çölleşme sorunu oluşabilecekkurak/yarı kurak iklim tesirindedir. Türkiyeerozyon ve çölleşme ile en fazla mücadele edendünyadaki 5 ülkeden biridir. İç Anadolu bölgesidünyada çölleşme açısından aşırı/çok hassas alanolarak kabul edilmektedir. Türkiye BM'nin Çölleşme ile Mücadelesözleşmesini 1994 yılında imzalayıp, 1998 yılındaonaylamıştır. Ulusal eylem planı hazırlanmış,Çölleşme ve Erozyonla Mücadele GenelMüdürlüğü kurulmuştur. Çölleşmeyi Önlemek İçin Alınabilecek Önlemler Doğal kaynakların sürdürebilir olması, beşeri ve ekonomik faaliyetleri doğal ortamla uyumlu olarakplanlanması, doğru arazi kullanım yöntemlerinin belirlenmesi gibi tedbirler çölleşmenin etkilerini enaza indirebilecek temel ilkelerdir. Çölleşmeyi önlemek için alınabilecek önlemlerin bazıları şunlardır:• Doğal kaynakların israf edilmeden kullanılması• Bilimsel ölçütlere göre arazi kullanım planlarının yapılması• Çölleşme ile mücadelede yerel halkın sürece dâhil edilmesi• Su kaynaklarının korunması• Bitki örtüsünün korunması ve ağaçlandırma çalışmalarının yapılması• Bölge şartlarına uygun tarım ürünlerinin tercih edilmesi• Aşırı ve yanlış sulamanın önüne geçilerek damla sulama gibi yöntemlerin tercih edilmesi• Mera ve otlakların aşırı otlatmaya karşı korunması12
TIBBIN SERENCAMI:MEZARDAN DOĞAN BİLİMMustafa Kasım POTUK Diseksiyon (teşrih- anatomizasyon) tümanatomik çalışmaların temelidir. En eski kaydıYunanlılar tarafından yapılmıştır ve Theophrastusdiseksiyona " kesmek" anlamına gelen anatemnein'den "anatomi" adını vermiştir. Kaydageçmiş olan ilk diseksiyon teşhiri ise 1315 yılında,Bologna'da, ilk modem anatomi eserini kalemealan Mondino de' Liuzzi tarafından yapıldı. Anatomiyi makroskobik ve mikroskobik anatomiolarak tasnif etmek mümkündür. Aradaki fark iseilk zamanlarda büyüteç kullanımınıngerekliğinden ibaretti. Yani makroskobikanatomide büyütece gerek yoktu sadece. 17.Yüzyılın ikinci yarısında bilim dünyasınamikroskoplar dahil olunca mikroskobikanatomiyle birlikte anatomi de sitolojik düzeydebambaşka bir boyut kazandı. Mikroskobikanatominin Robert Hooke’un bitkilerde cell(hücre-odacık) adını verdiği yapıları inceleyerekbaşlattığı gelişim süreci Marcello Malpighi’ninarteriyel ve venöz ağları birbirine bağlayan küçükkılcal damarlar sistemini, Antonie vanLeeuwenhoek’un kas liflerini ve spermleriincelemesiyle devam etti ve günümüzdeki akılalmaz boyutlarına ulaştı. Hücreleri inceleyensitoloji ve hücresel düzeyden dokuorganizasyonunun incelenmesi olan histoloji 19.yüzyılda mikroskobik anatomi verileri veteknikleri temel alınarak ortaya çıktı. Anatomi ve teşrih işlemleri 16. Yüzyıla kadarYunanlılardan ve hususen Galen’den kalan 1300yıllık basmakalıp bilgilerden ve İslam Dünyası’ndayapılan çalışmalardan ibaretti. Avrupa’dakiüniversitelerin ekserisi İtalya ve Paris’teki tıbbiRönesans başlamazdan evvel etik kaygılardanötürü insan diseksiyonunu tabu olarak görmeyisürdürdü. Galen’den kalan anatomi bilgileri dedomuz ve maymunlar üzerinde yaptığı teşrihişlemlerinden döneme ulaşanlarıydı. Bilimyapmak için 1300 yıllık bir tabu yıkılıp Galen’emeydan okumak gerekiyordu. Galen, tıbbınjakoben ve diktatör hükümdarıydı. Ona meydanokumak tüm tıp dünyasına, bilinen her şeye, basılan tüm kitaplara; on üç koca asır asmalaraltında, dört duvar arasında, belki mahzenlerde,kodeslerde yapılan tüm derslere, o derslerde sarfedilen her bir kelimeye meydan okumak demekti.O kadar cesuru henüz çıkabilmişti. Belki birazhavayi biraz sadist biraz düzen düşmanı daolması gerekiyordu: Andreas Vesalius.basılan tüm kitaplara; on üç koca asır asmalaraltında, dört duvar arasında, belki mahzenlerde,kodeslerde yapılan tüm derslere, o derslerde sarfedilen her bir kelimeye meydan okumak demekti.O kadar cesuru henüz çıkabilmişti. Belki birazhavai biraz sadist biraz düzen düşmanı da olmasıgerekiyordu: Andreas Vesalius. Vesalius (1514-1564) bugün Belçika sınırlarındayer alan Brabent’ta dünyaya geldi. Tıp veeczacılıkla yakından ilgili bir ailede gözlerini açmışolmanın avantajıyla çocukluk yıllarından beritıbba dair bir ilgiyle yetişti. Yine de en azındanben Vesalius’un erken yaşamı hakkında elimdekieser ve kaynaklardan geniş eksende birmalumata erişemedim. Andreas Vesalius1514-156413
Tahsil hayatından şöyle özet mahiyetindebahsetmek gerekirse: Önce Katolik ÜniversitesiLeuven'de sonra Paris Üniversitesi'nde – ya dabizim için de yaygınca bilinen adıyla Sorbonne’da-eğitim gördü, burada hayvanları incelemeyiöğrendi. Ayrıca insan kadavralarını incelemefırsatı buldu ve zamanının çoğunu o zamanlarParis mezarlıklarında kolayca bulunabilen insankemikleri üzerine yaptığı ufak çaplı çalışmalarınaadadı. Ve daha sonra İtalya'da, PadovaÜniversitesi'nde anatomi kürsüsünde,öğrendiklerini haleflerine aktarmaya başladı. Busırada Galen'in eserlerini, öğretilerini inceleyenVesalius; onun insan anatomisi hakkındasunduğu bilgilerin hatalar içerdiğini ve buhataların kaynağının, bu konudaki incelemelerinhayvanlar üzerinde yapılması ve elde edilenverilerin insanlara mâl edilmesi olduğunu ilerisürdü. Ona göre insan anatomisi ile ilgili bilgi enanlamlı şekilde, yalnızca sağlıklı bir insanvücudunun incelenmesi ile edinilebilirdi. Esasen kronolojik yaklaştığımızda dikkat çekenbir konu da Leonardo da Vinci'nin (1452- 1519)Andreas Vesalius’tan (1514-1564) evvel hemenhemen aynı teknikleri kullanarak gerçekleştirdiğianatomik çizimlerdir. Bu çizimler genel topografikçalışmalardan anne rahminde bir cenininpozisyonuna kadar genişleyen bir yelpazedeydive bu da oldukça ciddi çalışmalara imza attığınıkabul etmemizin işten bile olmadığını herhaldeispata yeter. Fakat Leonardo da Vinci'nin çizimleridöneminde hemen hemen hiç tanınmamış hiçbilinmemiş olduğundan pek de kâle alınmamış.Zaten görünse, bilinse, göz önünde hattaüniversite duvarlarında da olsa bir ressamınelinden çıkması hasebiyle materyalist vemutaassıp bilim taliplerince pek deönemsenmeyecekti muhtemelen. 1536'da Vesalius, Arap tıbbının etkisinin baskınolduğu Leuven Katolik Üniversitesi'nde bir yıl14daha geçirmek için Brabant'a döndü. 1537’de tıpdiplomasını alabilmek için 10. yüzyıl Arap hekimiRhazes'in çalışmalarının bir açıklamasını hazırladı.Daha sonra güçlü bir anatomik diseksiyongeleneğine sahip olan Padua Üniversitesi'ne gitti.Lisans derecesini Leuven’de aldığı için burayayüksek lisans öğrencisi olarak kaydoldu. AncakLeuven’de edindiği bilgisi o kadar genişti ki ikigünlük sınavdan sonra doktora derecesini –hemde şeref payeleriyle birlikte- aldı ve ertesi gün decerrahi anatomi hocalığı görevine başladı. Bunların dışında, o dönemlerde popüler birtedavi yöntemi olan kan alma ile ilgili bir kitapçıkyayınlamıştı. O gün kanın vücudun neresindenalınması gerektiğiyle ilgili şüpheler vardı.Vesalius’un kitapçığı bunu açıklamış ve tıpta,insan vücudunun yapısını anlamanın önemini birkez daha vurgulamıştır. Vesalius, öğrencilerin işini kolaylaştırmak içindört büyük anatomi çizimi kullandı. Bunlardanbiri çalındı ve yayınlandı. Diğerlerini kendisiyayınladı ve bunlara Jan Stephen’ın yaptığı insaniskeletine ait üç çizim ekledi. Ancak bekleneceğigibi bu çizimler ve eserler hala Galen etkisindeydi. Vesalius bir gece henüz idam edilmiş birmahkûmun darağacında sallanan cansız bedeninipürdikkat seyrediyordu. Aklında bir fikir vardıama çok da kararsızdı. Hekimlik ahlakınasığdıramaması bir taraftan bilim yapmakkonusundaki ihtirası bir taraftan rahatsızediyordu onu. Aslında yıllarca mezarlardan parçaparça kemikler çalmış ve onlar üzerinde kendinceönem atfettiği çalışmalar yapmıştı. Bunu da gayettabii yapabilirdi, nitekim yaptı. Son derece dikkatlibir edayla yaklaştı önce cesede. Çıkardığı bıçaklaidam mahkûmunun boynunu saran ipi kesti, tazecesedi irice bir çuvala sokup aceleylesürüklemeye başladı. Evine vardığında kan teriçindeydi ve taşıdığı suçluluk duygusuyla birlikteinanılmaz bir rahatlama da hâkimdi her bir
15zerresine. İki kez düşünmedi. Derhal mutfağageçti, cesedi çıkarıp mutfak masasına yerleştirdi.Ölü bedeni kim bilir hangi dualar eşliğindebüyücek parçalara ayırdı. Belki inanmayacaksınızama sonrasında dev bir kazana doldurdu bunları,kaynatmaya başladı. Saatler geçti, muhtemeldir kio sırada ortalıktaki kan izlerini; et, kemik, kıkırdak,deri parçacıklarını temizledi. Kim bilir kaç kezkapısının askerlerce çalındığını düşünüp titredi,kim bilir? Malum idam mahkûmunun ne kötülükişlediği bilinmez ama birazdan ölüsünün bilimdünyasına akıl almaz bir iyiliği dokunacaktı. Vesalius saatlerce kaynattığı iri insan parçalarınıtabiri caizse tandırda yavaş yavaş pişmiş kuzuinciğin tezgâha vurunca kemiğinden ayrıldığı gibikemiğinden ayırdı. Etini ne yaptığıyla hiçilgilenmek ve bu konuyu daha fazla düşünmekistemiyorum ama kemiklerini tek tek teşrih etti.Vesalius’un o gün gözlerinin içi gülüyordu.Gördükleri öğrendiklerinden çok başkaydı ve iştebu bilim yapmak demek oluyordu. İnsan iskeletiüzerine yapılan ilk saygıdeğer çalışma budur. Nekadar saygıdeğer olduğu tartışmaya açık tabii! Vesalius’un bu nev’ çalışmaları kabul görmüşolacak ki 1539’da Padua Ceza Mahkemesi hâkimiMarcantonio Contarini’nin yardımı sayesindeidam mahkûmlarının cesetlerini teminedebiliyordu. Öyle ki Contarin, infazlarınzamanlamasını Vesalius’un çalışmalarına uygunolarak planlıyordu. Böylelikle Vesalius çok sayıdakadavra üzerinde çalışma fırsatı yakaladı. Birçokkarşılaştırmalı diseksiyon yaptı. Neticede Galen’eaçıkça meydan okuyacak kadar kesin bulgularelde etti. Ve Galen’in 200’den fazla hatasınıdüzeltti. Örneğin, kalbin sağ ile sol yanlarıarasındaki kas duvarları, Galenos fizyolojisininöngördüğü kan geçişine izin vermeyecek ölçüdeyoğundu. İnsan karaciğerinin Galenos'un (domuzve başka hayvanların diseksiyonuna dayanarak)belirttiği gibi dört ya da beş lobu yoktu; sternum, uterus ve diğer pek çok anatomik yapı ilk kezVesalius tarafından doğru şekildeaçıklanmaktaydı. 1540’ta Vesalius tabiri caizse kendi usulünüoluşturmuştu. Diseksiyon üzerine diseksiyonyapıyordu. Eski metinleri okuyor ve eleştiriyordu.Galen anatomisinin hatası yapılan diseksiyonlardeğildi ona göre. Köpek, maymun ve domuzüzerinde yapılan bu diseksiyonların insanaatfedilmesiydi. Ve Vesalius bu yanlışı yıkmaktabaşarılı görünüyordu. Kendinden emin olduktan sonra –muhtemelenher zaman öyleydi- Vesalius, bulgularını birkitapta yayınlamak istedi ve derhal çalışmalarınabaşladı. 1542'nin başlarında, sanılan o kiRönesans sanatçısı Titian'ın atölyesinde,çizimlerin hazırlanmasını denetlemek içinVenedik'e gitti. Diseksiyonlarının çizimleri, elyazması ile birlikte Basel'e zamanın en iyimatbaacılarından Joahannes Oporinus’a tahtabloklar üzerine kazınmış vaziyette ulaştırıldı.Kendisi de baskıyı takip için Basel’e gitti tabii –Vesalius’us hayatı boyunca bu titizliği vekendisinden başkasına güvenmeyen kişiliği onubaşarıya götüren vesilelerden biriydi belki de.-Anlaşılan o ki Vesalius çalışmasının tab’ında hiçbirmasraftan kaçınmadı, ne çizimlerde ne demetinde. Ve 1543’te modern anatomik tedavininilki sayılan ve genellikle Fabrica olarak bilinen Dehumani corporis Fabrica libri septem (İnsanVücudunun Yapısı Üzerine Yedi Kitap) adlı eserinineşrettirdi. 600 sayfadan oluşan eserin metnikemikler ve eklemlerle, kaslarla, kalp ve kandamarlarıyla, sinir sistemiyle, karın organlarıyla,göğüs organlarıyla ve beyinle ilgili olmak üzere 7bölümden oluşmaktaydı. Ve bilim dünyasındabaşlatacağı dedikodulara, eleştirilere, çalkantılarason derece hazır şekilde geliyordu. Bu kitabınönemini kimileri “Vesalius, bu kitap olmasaydısadece bir hayalet olurdu” diyerek ifade etmiştir.Tam da burada yazıda es geçmek istemediğim birnoktaya işaret ederek entelektüel bir bilgi vermekisterim. Andreas Vesalius’un soyadının anlamı Andreas Vesalius’un üç gelincikten oluşan armasıVesalius’un “De humani corporis fabrica”kitabından beyin odacıkları çizimi
De humani corporis FabricaRönesans doktoru Andreas Vesalius'uanatomi öğretirken gösteren gravür16Kaynakça1- Bynum W. Tıp Tarihi. Birinci baskı. Ankara, DostKitabevi Yayınları, 2014; 47-542- https://www.britannica.com/biography/Andreas-Vesalius adresinden 25/04/2022 tarihinde erişilmiştir.3- https://tr.wikipedia.org/wiki/Andreas_Vesaliusadresinden 25/04/2022 tarihinde erişilmiştir.4- https://www.britannica.com/science/anatomyadresinden 25/04/2022 tarihinde erişilmiştir.ediniz: Yaradılışın şifrelerini çözmek adınamezarlıktan kemik parçaları topladığı günleri,sonra bir idam mahkûmunun ölü bedenini kaçırıpteşrih edişini, 1300 yıllık bir tabuyu ve Galenintıbbını yıkışını, cerrahi anatominin modernöncüsü oluşunu ve –bazılarına göre daha iyi birgelir getirmesi adına- İspanyol sarayına geçişini.Kudüs’ü arkasında bırakan Vesalius da gemiyebindiğinde Akdeniz’in ılık, nihayetsiz ve mavininen latif tonundaki sularına bakıp eminim tahayyületmiştir. Hayata tam o sırada ne denli boş biranlam yüklediğini düşünmüştür eminim,bomboştur kafasının içi, arkasında gitgideküçülen Kudüs’le birlikte küçülür büyüttüğü herşey dünyaya dair. Gözleri kapalı… Sanılan o ki Vesalius hac dönüşü gemidehastalanması üzerine Zacynthus Adası’nda karayaçıkarıldı. Ve burada 1564 haziranında hayatagözlerini yumdu. Ne Kudüs’te kaldı temelli ne debüsbütün koptu ondan. Anatomi, ameliyatmasası, saray ve ibadethane arasında geçenömrü belki de hepsinin tam orta yerinde sonbuldu. Toprağın bol olsun, bize bıraktığın azizhatırayla sağ olmaya devam edeceksin.gelincik (sansar) olduğundan (İng: weasel)kendisine üç gelinciğin resmedildiği bir armaseçmiş ve eserinde de kullanmıştır. Vesalius’un ailesi için saray hizmetinde yer almakbir gelenekti. Kendisi de 1543’te kitabı Fabrica’yıKutsal Roma İmparatoru V. Charles’a sunmak içinMainz’a gittiğinde İmparator tarafından henüz 28yaşındayken haneye hekim olarak kabul edildi.İmparatorun Avrupa seyahatlerinde hekim olarakyer aldı. Bu süreç oldukça dikkat çekici. Tıptarihçilerine göre bilim için bir talihsizlikti. Çünküher ne kadar vaktinin ve çalışma temposunun,şartlarının elverdiği kadarıyla otopsilere katılsa vearaştırmalar yapsa da kendisinin de hiççekinmeden belirttiği gibi artık zamanının büyükbir kısmını ‘'safra hastalıklarına, mide-bağırsakdüzensizliklerine ve kronik halsizliğe’’ ayıracaktı. Vesalius, V. Charles’ın tahttan feragat edeceği1556’ya kadar 13 senelik zaman diliminde askericerrahlık da yaptı. Galen’e ve geleneğine başkaldıran Vesalius Galen’in kaderinden pay almışaskerî hekim olmuştu. Hem bu işi yaparken deGalen kadar üretici olamamış ki bazılarıVesalius’un sadece abartıldığını, Fabrica dışındabir başarısının olmadığını, anatomiyi hatta tıbbıbırakıp daha iyi gelir getirmesi için saraya geçtiğinisöylemekten çekinmiyorlar. Hırslarımız her zamanbize hizmet etmiyor. 1559’da da V. Charles’ın oğluII. Philip’in davetiyle başka bir devlet işi olarakMadrid Mahkemesi’nde hekim olmak içinİspanya’ya gitti. Doğumunda ve yaşamının ilk yıllarında olduğugibi ölümünde de çeşitli ihtilaflar olmasıylabirlikte… Yaşamı boyu dindar bir hekim olanVesalius Kudüs’te Kutsal Kabir’i haccetmek üzereİspanyol Sarayı’ndan izin aldı. Venedik ve Kıbrıs’tamola verdiği uzun bir gemi yolculuğu neticesindeKudüs’e ulaştı. Bir inananın yaşamında kuşkusuzen ulvî duyguların duyulduğu, hayatın doruğunuyaşama fırsatını bu son demlerinde elde edenVesalius huzurlu bir halde memlekete dönmeküzere bindi geldiği gemiye. Birazcık tahayyül Vesalius'un önemli bir hamisi olan KutsalRoma İmparatoru V. Charles
Roma Benim Evim-Francesco Totti Bundan seneler önce Roma'daki evimizin kapısıçaldı. Kapıyı annem Fiorella açtı. Kapının diğertarafında bulunan kişiler benim futbol kariyerimibelirleyecekti. Annem kapıyı açtığında oradabulunan kişiler kendilerini futbol direktörü olaraktanıttı ancak Roma kulübünden değillerdi siyahkırmızı gidiyorlardı. Milan'dan gelmişlerdi veonların takımı için oynamamı istiyorlardı. Nepahasına olursa olsun eğer Romalı bir çocuksanızyalnızca iki seçeneğiniz vardır. Kırmızı ya da mavi,Roma ya da Lazio. Lakin bizim ailemizde sadecetek bir seçenek vardı. Ne yazık ki büyükbabamı tanıyamadım. Çünkükendisi ben çocukken vefat etmişti ama ogiderken bana büyük bir hediye bıraktı. Ne kadarşanslıyım ki büyükbabam Gianluca büyük birRoma taraftarıydı ve bu sevda ondan babamababamdan bana, erkek kardeşime miras kaldı.Ben yedi yaşındayken babam bir maça biletalmıştı. Sonunda kurtları Stadio Olimpico’daizleyebilecektim. Gözlerimi kapatıp böyle oheyecanı yeniden hissedebilirim. Renkler,tezahüratlar, atılan sis bombaları… Francesco TOTTIBrescia - Roma (1993)VEDAEnes ÖZKUL17Haziran sayımızdan hepinize merhabalar. Bu sezona veda sayımız olan haziran sayımızda sizlerefutbolda yaşanan unutulmaz vedalardan bahsetmek istedik.Benim içimdeki bir şeyleri yakan Roma taraftarıylaaynı stadyumda bulunan neşeli bir çocuktum. Butecrübeyi nasıl açıklayacağım bilmiyorum. Futbol oynamaya kulüplerin genç takımlarındabaşladım. Odamdaki duvarda Roma kaptanıGianni’nin poster ve gazete kupürleri asılıydı. O birikon o bir semboldü. Ben 13 yaşındayken kapımızçaldı işte Milan yetkilileri gelmişti. Kendi kulüpleriiçin oynamamı istiyordu. Büyük bir İtalyankulübüyle hedefime ulaşmak için bir şanstı bu.Peki ne yapmalıydım hoş kararı benvermeyecektim tabii ki de. Patron annemdi ‘’Hayırhayır, kusura bakmayın hayır olmaz’’ dedi. Bu birsondu ilk transferim patron tarafındanreddedilmişti ki Milan’a hayır demek zordu. Butransfer ailemiz için çokça para anlamına dageliyordu fakat annem o gün bana bir dersöğretti. ‘’Evim bu hayattaki en önemli şey evim.’’bundan sadece birkaç hafta sonra oynadığımgenç takım maçını takip eden Roma bana transferteklifinde bulundu. Artık sarı kırmızı formayıgiyecektim. Annem bilirdi gerçi kariyerim boyuncabirçok yönden bana yardımı dokundu. Evet okoruyucuydu hala öyle ama her gün o yeşilsahada olmam için bir çok fedakarlık yaptı. Maçtan önce Stadio Olimpico’da 90 dakikaboyunca Roma için ilk kez sahneye çıkacağımıbilmiyordum. Tesislerden stada giderkenotobüste oturmuştum ve heyecanım da artmıştıTotti "Selfie Gol Sevinci"Roma - Lazio (2015)
Totti Veda MaçıRoma - Genoa (2017) Alex De Souza çubukluyu 2004’te giyip 2012’deçıkardı. 3 kez şampiyonluk yaşadı 335 resmimaçta 167 gol 142 asistle 309 gole direkt katkıdabulundu. Taraftarların sadece onunla yaşadığısadece onun varlığıyla hissettiği bir duygu vardı‘Güven’. En umutsuz anda bile sahadakiduruşuyla Alex’in varlığı bir umut ışığı olurdu.Onunla kazanıyor olmak zaten güzeldi amaonunla kaybetmek de güzeldi. Çünkükaybettiğinde bile başı dik yürürdü. Taraflıtarafsız herkesin saygı duyduğu bir isimdi. Fenerbahçe ye ilk geldiğinde neredeyse tanrı gibikarşılanmıştı. Ama bu durum onun umurundadeğildi. Ne olduğunun kendi kudretinin çokfarkındaydı. Hiçbir zaman kendini olduğundanbüyük görmediği gibi gereksiz tevazu dagöstermeyen biriydi. Sahada her zaman en iyisinivermeye çalışan bir futbolcuydu. Bir süre sonratakım kaptanlığına kadar ulaştı. Efsane olmayolunda ilerliyordu ama hiçbir zaman bunu kibirolarak yansıtmadı. Alex De Souza sadece bir futbolcu ismi değildi.Fenerbahçe tarihinde bir dönemin adıydı. Vedazamanı geldiğinde ‘’Kontratımı sonlandırdım.Hayatımın en üzücü imzası oldu. Fenerbahçe biroyuncu kaybetti ama bir taraftar kazandı. Her şeyiçin teşekkürler.’’ sözlerini kullandı.geceki uykumdan kalan sükunet kaybolupgitmişti. Roma taraftarı herkesten farklıdır. Romaforması giydiğinizde sizden çok şey beklenir. Sizeverilen değerin karşılığını vermek zorundasınız,hata yapma lüksümüz de yoktur. İlk maçım içinsahaya çıktığımda evim için oynamanın verdiğigurur hissine düşmüştüm. Büyükbabam içinailem için 25 yıl boyunca bu baskı, bu ayrıcalık hiçdeğişmedi. Tabii ki de hatalarım oldu. Hatta 12 yılönce Real Madrid için Roma’dan ayrılmayıdüşündüğüm bir an bile vardı. Dünyadaki en iyitakım size teklif yaptığında hayatınızın başka biryerde nasıl olabileceğini düşünmeyebaşlıyorsunuz. Roma’nın başkanıylakonuşmuştum ve o bir şeyleri değiştirmişti. En sonunda ailemle yaptığım konuşmada hayatınne olduğunu bana gösterdi. ‘’Evin her şeydir.’’ 39yıldır Roma benim evim. İnsanlar soruyor nedenbütün ömrünü Roma'da geçirdin. Roma; benimailem, arkadaşlarım, sevdiğim tüm insanlar…Roma; deniz, dağlar, heykeller ve Roma tabii ki deRomalılar sarı ve kırmızı Roma benim içindünyanın ta kendisi. Bu kulüp, bu şehir benimhayatım. Sonsuza kadar…18Edilememiş Bir Veda-Alex De Souza Birinin değerini, hayatınızda kapladığı yerianlamak için onunla birlikteyken yaptıklarınıza yada onunla başardıklarınıza değil onsuz ne haldeolduğunuza bakmanız gerekir. Ama eğerarayamıyorsanız, konuşamıyorsanız hatta yüzünübile göremiyorsanız. Ya o artık çok uzaklarda biryerdedir ya da ona veda etme şansınız hiçbirzaman olmamıştır. Bir şeyler yolundagitmemiştir. Son sözler söylenmemiş, eteklerdekitaşlar hiçbir zaman dökülememiştir. İşte bu tamolarak yarım kalmışlık hissidir. Alex De SouzaFenerbahçe’nin yakın tarihinde eşi benzeriolmayan bir figürdür. Gelişi, burada yaptıkları, bukulübe kattıkları anlatmakla bitmez. Ancak hergüzel şeyin bir sonu vardır.Alex de SOUZA - 2004Kaynakçahttps://www.youtube.com/c/HastalıkBuFutbolBir Alex De Souza Hikayesi: "Taraf Seçmek Zorunda Kalan Fenerbahçe"https://www.youtube.com/c/L1ÜçgenEn Duygusal Vedalar: Ayrılıklar da Sevdaya Dahil mi?Alex ve Moussa SOWFenerbahçe - Marsilya (2012)
Nobel Ödülü, 27 Kasım 1895 tarihli ve 30 Aralık1896 tarihinde Stockholm'de açıklanan AlfredNobel’in vasiyetnamesiyle kurulan derneğinverdiği, insanlığa hizmet edenleri ödüllendirmekamacını taşıyan prestijli bir ödüldür. Vasiyetnamenin sahibi Alfred Nobel, 1833 yılındaStockholm’de varlıklı bir ailenin üçüncü çoğuolarak dünyaya geldi. 1842 yılında ailesiyle birlikteSaint Petersburg’a taşındı. Babası ImmanuelNobel, burada bir atölye açtı. Annesi AndrietteAhlsell ise bakkal dükkanı işletmeye başladı.Nobel ailesi çocuklarının eğitimine özel bir önemgösteriyordu. Alfred Nobel 17 yaşına geldiğindeAlmanca, Fransızca, İngilizce, İsveççe ve Rusça’yıakıcı bir şekilde konuşabiliyordu. 17 yaşındababası onu kimya mühendisliği eğitimi alması içinyurt dışına gönderdi. Paris’te ünlü kimyager T. J.Pelouze ile çalışma fırsatı buldu. 1864 yılındaAlfred Nobel, dinamit barutunu keşfetti. Onunbuluşları insanlığın yıkım gücünü en üst seviyeyeçıkardı. Geri kalan yaşamında sürekli bununpişmanlığını dile getirdi. Ölmeden önce yazdığıvasiyetinde, mal varlığının her yıl düzenli birşekilde insanlığa hizmette bulunanlara verilmesiniistedi. Alfred Nobel’in bu vasiyeti ilk başlardaoldukça tartışma yarattı. Ancak 1900 yılında İsveçHükümeti Nobel Vakfı’nı kurdu ve Nobel Ödülleriher yıl verilmeye başladı. İlk Nobel Ödülleri 1901 tarihinde verilmeyebaşlanmıştır. Nobel Ödülleri her yıl AlfredNobel'in ölüm yıl dönümü olan 10 Aralık'ta verilir.I. ve II. Dünya Savaşları gibi nedenlerle 9 yıl (1915–1918, 1921, 1925, 1940–1942) ödül verilmemiştir. Alfred Nobel vasiyetinde; Fizik, Kimya, Tıp,Edebiyat ve Barış dallarında beş ödül belirledi.Fakat 1968’de Nobel komitesi; ekonomi alanındada ödül verileceğini açıkladı. İlk Ekonomi Ödülü1969’da verildi.NOBEL FİZYOLOJİVEYA TIP ÖDÜLÜBurcu YILDIZ19 Her ödül ayrı bir komite tarafından verilir: İsveçKraliyet Bilimler Akademisi fizik, kimya, ekonomialanlarındaki ödülleri; Karolinska Enstitüsüfizyoloji veya tıp alanındaki ödülleri ve NorveçNobel Komitesi edebiyat alanındaki ödüllerivermektedir. Norveç Parlamentosunca İsveçAkademisinden seçilen beş kişilik bir kurul isebarış alanındaki ödülleri verir. Ödül almayı hakeden kişi veya kurum bir madalya, bir diploma veyıllar içinde değişen miktarda para ödülüalmaktadır. Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü, Nobel'in vasiyetigereği ödül Nobel Vakfı tarafından yönetilir veİsveç Karolinska Enstitüsü tarafından seçilen biryönetici sekreter ve beş üyeden oluşan bir komitetarafından her yıl fizyoloji ya da tıp alanında çeşitlikonularda alanlarındaki olağanüstü katkıları içinbilim insanları ve doktorlara verilir. Çoğu zamanNobel Tıp Ödülü olarak anılmasına rağmen Nobelvasiyetinde özellikle "fizyoloji veya tıp" olarakbelirtmiştir. Bu sayede ödül daha geniş bir alandaverilebilmektedir. İlk Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü 1901 yılındaAlman bilim insanı Emil Adolf von Behring'e,difteriye karşı aşılanmış hayvanlardan alınan kanserumunun, başka hayvanlarda da bu hastalığakarşı bağışıklık sağladığını ispatladığı için verildi. Alfred NOBEL
Nobel tıp veya fizyoloji ödülünün bazı kazananları:1912: Alexis Carrel: "Damar sütürü, kan damarı ve organtransplantasyonu ile ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı"1924: Willem Einthoven: "Elektrokardiyogram mekanizmasınınkeşfinden dolayı"1930: Karl Landsteiner: "İnsanlarda kanın yapısındaki farklılıkları(başlıca kan gruplarını) bularak, uygun olmayan kan nakillerinintehlikelerini keşfinden dolayı" 1945: Sir Alexander Fleming ve meslektaşları Ernst Boris Chain ve SirHoward Florey: "Penisilin keşfinden dolayı"1953: Hans Adolf Krebs: "Sitrik asit siklusunu keşfinden dolayı"1978: Werner Arber, Daniel Nathans, Hamilton Smith: "Restriksiyonenzimlerini keşfi ve moleküler genetiğin problemleri için onlarıkullanımlarından dolayı"1983: Barbara McClintock: "Hareketli genetikelemanları(transpozonlar) keşfinden dolayı"1986: Stanley Cohen, Rita Levi Montalcini: "Growth faktörlerikeşiflerinden dolayı"1994: Alfred G. Gilman, Martin Rodbell, Edward B. Lewis: "G-proteinlerini ve hücrede sinyal iletimindeki rolünü keşiflerinden dolayı"2003: Paul Lauterbur, Sir Peter Mansfield: "Manyetik rezonansgörüntüleme (MR)'ı keşiflerinden dolayı"2008: Harald zur Hausen: "Serviks kanserine neden olan insanpapilloma virüsünü (HPV) keşfinden dolayı"2008: Françoise Barré-Sinoussi, Luc Montagnier: "İnsan immünyetmezlik virüsünü (HIV) keşiflerinden dolayı"2009: Elizabeth H. Blackburn, Carol W. Greider, Jack W. Szostak:"Kromozomların telomerler ve telomeraz enzimi tarafından nasılkorunduğunu keşfinden dolayı"2017: Jeffrey C, Michael Rosbash, Michael W. Young : "Sirkadiyen ritmikontrol eden moleküler mekanizmalar keşiflerinden dolayı"2021: David Julius, Artem Pataputyan: "Isı ve temas reseptörlerininkeşfi için"Emil Adolf von BEHRINGHans Adolf KrebsBarbara McCLINTOCK20David JULIUS
Tekrardan merhaba sevgili okuyuculaar! Haziran ayı sonunda geldi, okulun bitmesine yakınarkadaşlarınızla beraber yapıp afiyetle yiyebileceğiniz bir yemek tarifi bulmak için uzunca düşündümama sonunda yine içimdeki sesi susturamadım ve kendimi mutfak masasında size bir yandanlahmacun içi hazırlayıp bir yandan da tarif verirken buldum. Övünmek gibi olmasın ama…Lahmacunumu yiyen herkes ikincinin sözünü alıyor. ‘Ee o zaman yap da yiyelim Ebrar!’ diyeceksiniz.Keşke fırınım o kadar büyük olsa sevgili okuyucular. O yüzden size şimdilik kendi evlerinizdeyapabileceğiniz en kolay ve en lezzetli lahmacun tarifini veriyorum. Yaparsanız ve tadı güzel olmazsasöz ben size kendi ellerimle yapacağım. Tek kişi de rahatlıkla yapabilir ama tercihen yanınızda bunuyaparken şarkı açacak, içi karıştıracak, hamur yoğuracak, açacak ve pişirecek birkaç kişi olursayemeğimizin lezzetinin kat kat artacağına eminim. O yüzden ne kadar çok kişi, o kadar iyi. Şarkı açacakarkadaşınızı ayarladıysanız, bu ay sizin seçiminizle çaldığım Coldplay – Yellow coverımı açması için onapsikolojik baskı yapabilirsiniz. Hazırsanız tarifimize geçelim.Hamuru için;8 su bardağı un2 tatlı kaşığı tuz2 çay kaşığı şeker4 su bardağı su İç Harcı İçin;5 tane orta boy soğan2-3 tane kapya biber5-6 tane yeşil biber2-3 tane orta boy domates3-4 yemek kaşığı domates salçası1 yemek kaşığı biber salçası1 çay bardağı sıvıyağYarım demet maydanoz1 tatlı kaşığı tuzDamak zevkinize göre kırmızıbiberi karabiber, kekik500-750 gr arası az yağlı kıymaMERYEM ANA'NIN MUTFAĞI Meryem Ebrar KAMAN21Bunu yazarken biraz çekiniyorum ama benim arkadaş grubumbiraz büyük ve aç olduğu için vereceğim lahmacun tarifindenyaklaşık 24-25 tane çıkıyor. O yüzden bir oturuşta 25 lahmacunuyiyebilecek bir arkadaş grubuyla bu tarifi yaparsanız beni çokmutlu edersiniz sevgili okuyucular.İlk olarak 5 tane orta boy kuru soğanımızı soyup robottangeçebilecek küçüklükte parçalara ayıralım. Bu görevi ortamdakienerjiyi sürekli düşüren kişiye verirseniz hem işiniz görülür, hemde arkadaşınız ağlayarak içini dökmüş olur. Soğanları robottaniyice geçirdikten sonra güzelce yıkayıp ayıkladığımız 2-3 tane kapyabiberi ve 5-6 tane yeşil biberi de soğanın üstüne atıp ince inceçekmeye devam edelim. Bu tarifimiz boyunca robot hep çalışacağıiçin en çok konuşan arkadaşınızı robotun başında bu çok önemli işiçin görevlendirebilirsiniz. Biberler ve soğanlar iyice küçüldüktensonra yıkadığınız 2-3 orta boy domatesi de robota atıp çekmeyedevam edin. Üzerine bir çay bardağı sıvıyağ ve en önemlisi damaktadınıza göre değişmekle beraber tercihen dolu dolu 3-4 yemekkaşığı domates salçası ve bir dolu yemek kaşığı biber salçası ekleyin sevgili okuyucular. Bu malzemeleri de iyice çektikten sonra üstüne yarım demet maydonoz, birtatlı kaşığı tuz, karabiber, kırmızı biber ve bir çay kaşığı kekik ekleyip en son bütün malzemeleri iki üçdakika kadar çekin. Robotunuz bu kadar büyük değilse hepsini ayrı ayrı ince bir şekilde çekip en sonkarıştırabilirsiniz. Etsiz kısmı çekme işlemimiz bittikten sonra iç harcımızı büyük bir kaba alıp üzerineyine tercihinize göre değişmekle beraber benim aldığım gibi az yağlı 500 gr-750 gr arası kıymamızı daekleyip gruptaki en kaslı arkadaşınıza içi iyice yoğurması için görev verin ki, yaptığı sporlar işe yarasın.Eğer kaslarını lahmacun içi yoğurmak için kullanmayacaksa vücut geliştirmenin ne anlamı var değil misevgili okuyuculaaar? Bu arada arkadaşımız iç harcını yoğurduktan sonra kabın ağzını kapatıp
Onlar hamurları açtığında tavamıza pişirmekağıdımızı serip hamurların üstüne iç harcımızıeşit bir şekilde yayalım. Evinizde umarım ikidenfazla tava vardır sevgili okuyucular.Lahmacunlarınaltı kızarana kadar tavada pişirip ardından ızgaraayarında 250 derecedeki fırına verip iç harcı daiyice pişene kadar bekliyoruz. Haa bu arada, dahaaz yapacaksanız fırın ile uğraşmanıza da gerekyok, tavada biraz daha uzun sürede kapağınıkapatıp pişmesini bekleyebilirsiniz. Mis gibikokular gelmeye başladığında fırındakilahmacunlarımızı çıkarıp sonrakileri koyalım. Buarada ilk çıkan lahmacunları parça parça herkesetattırıp onlara yorgunluklarını unutturarak bir 25tane daha lahmacun yapmaya ikna edebilirsiniz.Pişen lahmacunları temiz bir bez ile üstünüörterek bekletirseniz kuruyup sertleşmeyecektir.Ya da isterseniz bizim gibi bir yandan pişirip biryandan yiyebilirsiniz. Bu tamamen sefaleti nekadar sevdiğinize bağlı. Bizim lahmacunlarımızçooook güzel oldu sevgili okuyucular, bu sefersize sormuyorum bile. Eminim çok güzelolmuştur, olmadıysa da ben size yaparım, yeter kiisteyin. Hepinize afiyet olsun. Önümüzdeki senedaha nice mutfak maceralarında görüşmek üzere,çoookça sevgiler.22buzdolabına koyması için onu tembihliyoruz.Daha sonra en İç Anadolulu arkadaşımızı hamuryoğurmak üzere sahneye davet ettiğimizisöyleyerek bir işten daha paçayı kurtarmanınsevinciyle geniş bir kapta 8 su bardağı un, 2 tatlıkaşığı tuz, 2 çay kaşığı şekeri iyice karıştırdıktansonra ortasında boşluk olacak şekilde açıyoruz.Ortadaki boşluğa yavaş yavaş yaklaşık 4 subardağı suyumuzu döküp güzeeeelceyoğuruyoruz. Kıvamına göre un ve suyu kendinizde ayarlayabilirsiniz. Arkadaşımız yoğuradursun,biz de dolaptaki iç harcını çıkarıyoruz. Harcınız nekadar sürülebilir kıvamda olursa lahmacununuzda o kadar lezzetli olacaktır sevgili okuyucular.Şimdi sıra en kaotik kısımda. Aslında tek başınadaha kolay yapabilecekken boş oturanarkadaşlarımızın da kendini işe yarar hissetmesiiçin onları rahatlarından edip yoğurduğumuzhamurları eşit parçalara bölüp hamurlarıaçtırıyoruz. Bu kısım gerçekten sizi psikolojikolarak yoracak çünkü insanların bir lahmacunhamurunu ne kadar garip şekillerde açabileceğinigördüğünüzde biraz ürküyorsunuz sevgiliokuyucular…Fotoğraflar: yemek.com
KHARKİV'DEN KAÇIŞ:EMİN ALPEREN 1.yayın yılımızın son sayısında sizlerle paylaşmak istediğimiz bir hikaye var. Bu hikaye uzun süredirdünya gündeminde olan Ukrayna Rusya savaşıyla ve savaşın ortasında kalan öğrencilerinyaşadıklarıyla ilgili. Birinci ağızdan yaşananları bize aktardığı için savaşta Ukrayna’da öğrenci olan EminAlperen’e teşekkürler. Keyifli okumalarMirhan KUZGUN231.Emin, öncelikle kendini tanıtır mısın? Ben Emin Alperen. Bundan birkaç ay öncesinekadar Karazin Kharkiv Ulusal Üniversitesi’nde tıpfakültesi 2. sınıf öğrencisiydim. Fakat savaşdolayısıyla Türkiye’ye geri döndüm.2. Türkiye’ye gelme kararını ne zaman verdin?Savaş öngörüleri medyaya yansıdığında mıyoksa fiili olarak savaş başladığında mı,böyleyse sebebi nedir? Savaştan yaklaşık birkaç hafta önce başlayandedikodular çıktığında geri dönmedim. ÇünküUkrayna’daki arkadaşlarımla ve ev sahibimlekonuştuğumda bana endişelenecek bir şeyolmadığını, zaten ülkenin kuruluşundan beriRusya’nın zorbalık yaptığını ve bu dönemindeekonomik yaptırımlar ve siyasi sürtüşmelerlegeçeceğini söylediler. Bu yüzden fazlaendişelenmemiştim.3.Genel olarak savaş başladıktan sonrakiyaşadıklarını anlatır mısın?Savaşı başladığında ilk işim uyuyan ev arkadaşımı uyandırmak oldu. İlk başta tabii ki bana inanmadıfakat sonra art arda gelen patlamaları duyunca oda ne olduğunu benim gibi kavrayamadı. Beraberhaberleri takip etmeye başladık. Kendimize acildurum çantası hazırladık. Evde birkaç şey pişiripsaklama kaplarına koyduk. Evraklarımızıtoparladık. Bütün nakit paramızı birleştirdik. Dahasonra ATM’ye uğramak için ve markete uğrayıperzak almak için dışarı çıktık. İlk olarak ATM’yeuğradık fakat bütün ATM’ler zaten boşaltılmıştı.Hangi ATM’ye uğrasak içerde nakit olmadığıuyarısıyla karşılaşıyorduk. Biz de elimizdekilerlealışveriş yapmak için markete gittik. Fakatmarketler çoktan yağmalanmıştı. Sadece ikişerpaket makarna ve bisküvi alabildik. Daha sonrageceyi geçirecek güvenli bir yer bulmak içinUkraynalı arkadaşlarımızla haberleştik. Bizemetro istasyonlarına gidebileceğimizi söylediler.İlk geceyi bir metro istasyonunda geçirdik.Geceleri ben nöbet tuttum, gündüzleri ise evarkadaşım tuttu. Daha sonra bir arkadaşım banaKharkiv sınırındaki sığınakları gösteren bir Googleharitalar linki gönderdi. Buna bakarakoturduğumuz apartmanın bodrum katında birsığınak olduğunu öğrendik . 2.Dünya Savaşı
Üzerini aradığımızda zaten hiçbir şey yoktu. Onuiçeri aldık, oturduk. Hintli apartman sakinleriyemek ve su getirdiler. Ukraynalılar battaniye vekıyafet getirdiler. Biz de elimizdeki fazla botlardanverdik ve odamızda ona bir yatak açtık.Yaşadıklarını tam anlatmasını istedik. Bize şöylesöyledi. Savaş sırasında arkadaşlarıyla eğlenirkeniçeceğine arkadaşları ilaç atmış ve daha sonraarkadaşları onu video kaydına almışlar. Çocuğaçektikleri videoyla şantaj yapıp kripto parahesabına kadar bakiyeyi çekmişler. Pasaportunu,telefonunu ve bütün parasını çaldıktan sonraçocuğu dövüp sokağa atmışlar. Bunu yaptıktansonra ev arkadaşları Kiev’e kaçmış. Bu olaylarüzerine Facebook üzerinden çocuğun ablasınıbulduk. Onunla görüştük. Ablasıyla plan yaptık.Sabah çocuğu bir taksiye bindirip tren garına ulaşmasını sağlayacaktık ve o da ülkenin batısınakaçıp Polonya’ya iltica etmeye çalışacaktı. Böylebir planla kaçmayı bizim kendimizeuygulamamızın sebebiyse bazı yabancılarınPolonya sınırından geçememesi ve orada dahagüvensiz bir ortama düşmeleriydi. Bu yüzdendenememiştik ve daha önce Kharkiv ’den çıkan veLviv’e (ülkenin batısına)giden trenlerin Rusaskerleri tarafından yolda durdurulup gerigönderildiğini ve yağmalandığını öğrenmiştik.Fakat ablası ısrar ettikten sonra sabah çocuğa dadanıştık. O da planı uygun bulduğu için onayardımcı olmayı seçtik. Telefon numaramızı birkâğıda yazıp ayakkabısının içine koyduk. Dahasonra taksi bulmak için sığınağın dışına çıktık.Çocuğun şansına dışarda bir taksici vardı hemenonunla konuştuk ve tren garına gidip gitmediğini zamanında inşa edilmiş bir apartman olduğu içinSovyetlerde yapılan çoğu apartmanın kendisığınağı olduğunu öğrendik. Gidip sığınağabaktığımızdan bütün apartmanın orayayerleştiğini gördük. Kendimize bir köşe seçipbattaniye ve yastıklarımızı koyduk. Tahliyeedilene kadar vaktimizi burada geçirdik.4.Sığınakta neler yaşadın, başına gelen ilginçbir olay oldu mu? Evet oldu. Sığınakta bir gece yatarken ortayaşlarında Ukraynalı bir adam yanımıza gelipİngilizce bilip bilmediğimizi sordu. Yardımaihtiyacı olduğunu söyledi. Biz de yardım etmekiçin onu takip ettik. Bizi sığınağın dışına çıkardı.Dışarısı yaklaşık-15 dereceydi, yerlerde kar vardıve yağmur olduğu için buzluydu. Sığınağa bir taneçocuğun geldiğini ve orda kalmak istediğinisöyledi fakat İngilizce bilmedikleri için onunlaanlaşamadıklarını söyledi. Çocuk 1.70 boylarındave Faslıydı. Bu kadar soğuk olmasına karşınüzerinde sadece sweatshirt, eşofman ve terlikvardı .Burada ne yaptığını sorduğumuzda dişhekimliği 1.sınıf öğrencisi olduğunu ve savaşbaşladıktan sonra ev arkadaşlarının onu terk edipsokağa attığını söyledi.2 gündür uykusuz şekildeyürüdüğünü ,sokakta bulduğu abur cuburlarlahayatta kaldığını söyledi. Söylediklerini İngilizcebilmeyen Ukraynalı adama anlattık. Bizdençocuğun üzerini aramamızı istediler. Eğer sorunteşkil etmiyorsa onu içeri alabileceğimiz söylendi. 24
sorduk. O da kendi müşterisinin oraya gittiğini veisterse ücreti bölüşerek götürebileceğini söyledi.Çocuğun taksi parasını verdik ve tren garınataksiyle yolladık. Çok sonraları biz tahliyeedilirken Facebook'tan gelen resimde ablasıçocukla bir fotoğraf atmıştı ve bizi aslaunutmayacağını, çok teşekkür ettiğini söylemişti.Çocuk tren garına gitmeyi başarmış. Yolukesilmeden Lviv’e gitmiş, Polonya’ya iltica edipbüyük elçiliğe ulaşmış ve uçak ayarlanarakülkesine geri gönderilmiş. Oda arkadaşımla bunugörünce çok mutlu olmuştuk5.Ölümle burun buruna geldiğini hissettiğinbir an oldu mu?Ölüme en çok yaklaştığım an yani ölümkorkusunun ağır bastığı an şuydu. Sığınaktançıkıp tahliye edildikten sonra trenle Romanyasınırına doğru giderken bir noktada üzerimizdenRus jetleri geçerken tren durduruldu. Işıklarkapatıldı ve bir görevli gelip bizden sessizolmamızı istedi. Bu sırada tamam burayakadarmış diye düşünmüştüm. Dedim galiba bizigördüler ve bombalayacaklar. Ancak bir şeyolmadan yolumuza devam edebildik.Işıklar kapatıldı ve bir görevli gelip bizden sessizolmamızı istedi. Bu sırada tamam burayakadarmış diye düşünmüştüm. Dedim galiba bizigördüler ve bombalayacaklar. Ancak bir şeyolmadan yolumuza devam edebildik.Her şeyimizi bıraktık, sadece sırt çantalarımızıaldık. Dışarı çıktık, bir taksi bulduk ve taksiyebindik. Fakat bu sırada bir arkadaşımızdan haberaldık. Kendisi başka bir metro durağındabekliyormuş, hiç nakdi yokmuş ve bu yüzdentaksiye binmesi imkansızmış. Bizden yardımistedi. Taksiciye onu alıp alamayacağımızı sorduk.O da tam tersi istikamette kaldığını ve gitmemizinmümkün olmayacağını söyledi. Taksici bir miktardaha para verdikten sonra ikna oldu, gidiparkadaşı da aldık. O şekilde tren garına geçtik.Birkaç saat tren garında bekledikten sonra bizimiçin ayarlanmış olan tren geldi, bindik ve 30saatlik yolculuğu; aç, susuz ve çoğu zamanuykusuz geçirerek Ukrayna’nın Chernivtsy şehrinevardık. Oradan otobüslere bindik ve Romanyasınırını geçtik. Romanya’nın başkenti Bükreş’egittik ve oradan bizim için ayarlanan uçaklaİstanbul Havalimanı’na iniş yaparak Türkiye’yegeldik.6.Ukrayna’dan Türkiye’ye gelmeyi ne zamanve nasıl başardın? Faslı arkadaşı taksiye bindirdikten sonra saat,sabah 8-9 civarıydı. Benim akşam nöbetiminsonuna gelmiştik ve ev arkadaşıma nöbeti teslimedip yatmaya gittikten birkaç saat sonra 12-1civarı gelip beni telaşla kaldırdı. Tahliye edilmeküzere tren garına gitmemiz gerektiğini söyledi. 25
YAZARLARDAN VEDA... Dönemin son sayısından uzun bir aradan önce son kez herkese merhabalar! Acısıyla, tatlısıyla,evetleriyle, hayırlarıyla GTTdergi’nin 6. sayısını tamamlıyoruz. Benim de ara vermeden önce sizleresöylemek istediğim birkaç küçük şey ve etmem gereken kocaman birkaç teşekkür var. Hayatımın bu zamana kadarki kısmında kendim için çok az şey yapabilmiştim. Aranızda ne demekistediğimi anlayanlar olacaktır elbet. Uzun bir yolu yürüdüğünüzde “peki ben kendim için ne yaptım”diye sorarsınız ya, işte ben hep bu soruya “bilmem” diye cevap veriyordum. İlgi alanlarıma yönelmeye,ders dışında farklı bir şey yapabilmeye çok vaktim olmamıştı çünkü. Benim ekibe dahil olmamda payı olan arkadaşım sağolsun “işte bu ya!” dedim size seslenirken. Gerekdeğerli hocalarımızla bir araya gelerek, gerek tek başıma, gerek ekibimizle hep birlikte size bir nebzeolsun faydalı olabilecek, ilginizi çekebilecek, belki de yüzünüzde minik de olsa bir tebessümoluşturabilecek şeyler üretmeye çalıştım. Kendim için bir şeyler yaptığımı düşündüğüm bu yoldaaslında kocaman bir ailenin bir ferdi oldum ben de. Bugün biliyorum ki geleceğe aktarılacak birgeleneğin parçasıyım ben de. Teşekkürlere gelecek olursam, önce bu geleneği başlatan isimlere sonsuz teşekkürlerimi sunmakistiyorum. Tıp fakültesi öğrencisinin çok yönlü olabileceğini kanıtlarıyla ortaya süren pırıl pırıl gençarkadaşlarımız var aramızda. Daha sonraki teşekkürümü zamanla ailem olan biricik ekibime ediyorum.Eksikleri birlikte kapattığımız, düşeni kaldırdığımız, giderek çoğaldığımız ve sevgiyle bağlandığımız birekip var bu işin arkasında. Ve son olarak da bizim sesimizi duyan, bizi dinleyen siz değerliokuyucularımıza ediyorum teşekkürü. Siz belki sadece okuduk diye düşünüyor olabilirsiniz amaaslında bu zamana kadar geri planda bıraktığımız bir şeyler yapabilme hevesimizin devamlılığınısağladınız. Bunun için sizlere çok teşekkür ediyorum. Sizin için listemize Alec Benjamin’in If we have each other şarkısını da ekliyorum. Gelecek sezon eylülayında görüşmek dileğiyle, GTTdergiyle kalın!İkra PALAZ Bir hayalin peşinden koşarak yola çıktığımız GTTDergi’mizin ilk yayın yılının sonuna gelmeninmutluluğu içerisindeyim. Mesleği insanı sağlığına kavuşturmak olacak olan bizlerin öğrencilikhayatında da insanlara, topluma ve kültüre dokunmasıydı hep isteğim. Yılın başında konuşmamda datopluluğumuz için-dergimiz için gönül verip çalışmak isteyen her ekip arkadaşımla ilk konuşmamda dabundan bahsettim. Bizler bu toplumun aydınlık yüzleri olarak örnek olmalı; gerektiğinde en öndedurmalı; ışık tutmalıyız. Dergimizin her sayısında; önce biz hazırlanırken sonra siz kıymetli okurlarımız satırlarımızı okurkenmilli değerlerimizi de yaşadık uzak kültürlerin de tadına vardık. Bizim hayal ettiğimiz de tam olarakbuydu. Kuruluş yılında editörlüğü ve organizasyon şefliğini üstlendiğim GTTDergi’mizin bu yolundaşahsi olarak teşekkür etmek istediğim birçok kişi var elbette: Fakülte Dekanımız Sn. Erdal AĞAR,Dekan Yardımcımız Tuğrul KESİCİOĞLU, Topluluk Danışman hocamız Şahin DİREKEL, Toplulukbaşkanımız Metin YILDIZTAÇ, her sorunumuzda yanımızda olan SKS Dairesi’nden Varol SEVGİLİ vebaşta hayalden gerçekliğe ulaşan bu yolda her zorlukta her mutlulukta yanımda olan Eylem KARAÇAYolmak üzere aylardır her harfini özenle seçip her satırda basamak basamak yukarı tırmanan içerikekibimize çok teşekkür ederim. Bu yolda sizlerle olmak büyük keyifti. Sizlere Leatherneck Jamboree:Bye, Bye Love ile veda etmek istedim. GTTDergi bir tutkuydu, gelecek sene görüşmek dileğiyle.GTTDergi ile kalın!Hüseyin KÜÇÜK Herkese merhaba arkadaşlar ben Yaşar. Hepinize çok kısa bir yazıyla veda etmek istiyorum. Bu yıldergideki ilk yazımızdan son yazımıza kadar derin bir heyecanla başlayıp devam ettiğimiz dergimizinbu dönemlik son sayısını yazıyoruz. Kendimi olabildiğince ifade ettiğim yazılarımda sürçü lisanettiysem affedin. Bütün okurlarımıza ve bütün ekibe, sevgi ve saygılarımla… Seneye görüşmek üzere.Yaşar AYDIN26
Hepinize merhaba; iyisiyle kötüsüyle, yağmuruyla çamuruyla bir dönemi geride bırakıyoruz.Benim için bir yıllık tıp fakültesi hayatımın iyisi olan kısımlarından biri de GTT Dergisinde yazar olmaktı. Yeni insanlar tanıdım, kendime ve başkalarına bir şeyler katmaya çalıştım. Başkaları bana bir şeylerkattı. Yazılarımda sizlere; insanlığa, çevreye ve doğaya karşı farkındalık kazandırmaya çalıştım.Birinizde bile bir şeyler değiştirdiysem ne mutlu bana. Bu ekipte bulunmak, imkânları ''kısıtlı'" olan butik şehrimiz Giresun'da bana yeni kapılar açtı. Ve bukapılarını hepsi de güzel yerlere açıldı. Dergi ekibinde bulunduğum için mutluyum gururluyum. İyi ki ekibe dâhil olmuşum iyi ki yazmışım.Ahmet DEMİRTAŞ Bu yoğun tempoya rağmen ortaya çıkardığımız iş gerçekten harikaydı. Her sayıda yeni şeyleröğrenmek kendimize bir şeyler katmak ve yeni insanlar, yeni düşünceler tanımak bu işin en güzeltarafıydı. Bu süreçte yanımızda olan bize destek veren herkese teşekkür etmek isterim. Her şey çokgüzeldi. Enes ÖZKUL Yazmak, yazabilmek, okunmak, dışa vurmak, seslenmek, çağrışım yapmak, ses olmak, yalnızolmadığını bilmek, yalnız olmadığını görmek… Dergi gibi büyük bir kitle iletişim aracının içinde olmak, tüm büyük yazar ve şairlerin hayatlarınınözellikle lise gibi gençlik dönemlerinde kendisine benzer arkadaşlarıyla beraber bir ülkü uğrunayazmaya dergi çıkarmaya başladığının farkında olmak. Namık Kemal, Ercüment Er, Mehmet Akif Ersoy,Mustafa Kemal Atatürk ile aynı sıralarda oturuyor olabilmek ve dahi bu ihtimalin vermiş olduğugururla ayakta kalmak. Bir şeylerin yanlış olduğunu, böyle olmaması gerektiğini mi düşünüyorsun? Liyakatsiz insanlarınsenden daha iyi yerlerde olduğunu mu fark etmeye başladın? Bu durum seni rahatsız mı etti? Ülkeninsahipsiz olmadığını biliyorsun ama asıl sahiplerinin belirli koltuk ve konumlarda olanların değil desenin de içinde bulunduğun Türk halkı olduğunu mu idrak ettin? Evet içinde bir huzursuzluk var vehaklısın çünkü işler yolunda değil. Veda yazısı yazmak mı? Hayır, biz sadece başlangıcın sonundan yazıyoruz. Yalnız olmadığınızı bilinçünkü vatan serdengeçtileri yalnız olmadıklarını bilirler. GTTDergi’ye katılın. Bilimle kalın. Muzaffer KORKMAZ Bu GTTdergi’de son yazım mı olur bilmiyorum ama bu sene yaptığımız her şeyle olduğu gibidergimizle de çok gurur duyuyorum bunu ilk önce söylemek istedim. Yılın başından beri çok uğraştıkve kendimize çok şey kattık. Umarım dergimiz daha da büyüyerek hak ettiği takdiri ve ilgiyi katlanarakalır. Bu sene çalışan, emek veren tüm ekip arkadaşlarıma ve bizi tüm sevecenlikleriyle karşılayıp hersayımızda yanımızda olan, bize bildiklerini şeffaflıkla açan tüm hocalarıma teşekkür ederim. Herkesineline emeğine sağlık.Eylem KARAÇAY Merhaba arkadaşlar ben yazarlarınızdan Çiğdem. Koskocaman 2 yarı dönem daha bitti ve bu döneminde sonuna geldik. Tıp fakültesi cidden zor, yorucu ve insanı yıpratan bir bölüm. Bunun üzerine birdeGiresun gibi küçük ve fazla imkanı olmayan bir şehirde olmak daha zor. GTT olarak ilginizi çekebileceketkinlikler yapmaya ve yazılar yazmaya çalıştık. Kendi adıma çok güzel insanlarla tanışıp eğlenceli vakitgeçirdim. Diğer yazarlarımızın yazılarını keyif alarak ve kendime bir şeyler katarak okudum. Seneyeumarım daha güzel ve sizlerin de daha çok eğlendiği etkinlikler yapabiliriz. Yeni dönemde görüşmeküzere.Çiğdem ZARARSIZ27
Bir eğitim öğretim döneminin sonuna gelirken geleceğin hekimleri olarak tek kabiliyet sahamızın tıpdisiplinleri olmadığını; edebiyata, tarihe, biyografiye, geziye, incelemeye de eğilebileceğimizi naçizanegösterdiğimize inandığım GTT Dergi’nin de son sayısına ulaştık. Saç yolduran araştırma süreçleriyle,bitmeyen düzgün cümle kurma çabalarıyla, TDK Kılavuzu’nun sınırlarını zorlayan imlasıyla, teslimtarihine yetiştirme gayretiyle (bu konuda hiç başarılı olamasam da) ufkumuzun nihayetine parlaklıkkatan ve benim de küçük de olsa katkıda bulunduğum bu derginin hem bize hem de okurlara faydasağladığını görmek, hissetmek mutluluğunu yaşıyoruz. Tüm zorlukları, stresi ve uğraşısıyla bir eğitimve yayın dönemini bitirirken herkese Allah’a ısmarladık demek isterim. Daha güzel, daha başarılı, dahagür sesler getirecek, dergimizin adını başka dergilerde görmemize vesile olacak sayılarda görüşmeküzere.Mustafa Kasım POTUK Merhaba çok sevgili okuyucular. Meryem Ebrar ben, kocaman bir senenin sonuna geldiğimiz için sizeklasik bir veda paragrafı yazmam gerekiyor. Bu tarz şeylerde pek iyi değilim maalesef, o yüzden sizeGTTdergi’ de yazarken ve şarkı söylerken hissettiğim bir duyguyu anlatacağım. Hayatım boyunca çoğuzaman olmak istediğim kişi ve olduğum kişi arasında belirgin bir fark yoktu aslında, ama bazendüşünüyorum da… İçimde hep biraz boşluk vardı sanırım. Yani olayı çok da dramatikleştirmeyelimama anladınız işte demek istediğim şeyi bence. Şimdi bu ne alaka diyeceksiniz, hemen küçük bir örnekvereyim: Gitar çalmayı şarkı söylemeyi çok seviyorum ancak çocukluğumda bununla ilgili çokça zorbalığa maruzkaldığım için buraya ilk geldiğimde doğru düzgün kimseye gitar çalabildiğimi söylememiştim aynışeyleri duyarım diye. Eğer dergide çalmasaydım kimsenin olmadığı yerlerde kendi kendime sessizceçekinerek söylediğim, kendi sesimi bile zor duyduğum şarkıları çalacaktım. Sizin için ne ifade ediyorbilmiyorum ama bana kendi sesimi duymama fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim. Hem sizokuyuculara, hem de burada bir aile gibi olduğum deri takımındaki diğer arkadaşlarıma. Listemizesizin için Ocie Elliot- Like A River şarkısını ekledim. Hayatınızda neler yaşarsanız yaşayın tıpkı bir nehirgibi devam edebilirsiniz umarım. Gelecek sene görüşmek üzere. Meryem Ebrar KAMAN Bu yılın son sayısıyla herkese merhaba. Bu yıl karşınıza 6 sayı ile çıktık. Her sayıda günlük hayatta veyaderslerde öğrenemeyeceğim bilgiler öğrendim, dergileri dağıtırken çok değerli kişilerle tanıştım. Çoğuzaman yazılara başlarken tereddüt ettim acaba yazabilir miyim diye. Çünkü ben kendimi bildim bilelimatematik çözerdim, okuma kitaplarıyla aram çoğu zaman iyi değildi. Belli zamanlarda okumaalışkanlığı edinir sonra tekrar bırakırdım. Bundan dolayı yazı işlerinden hep kaçtım. Bu belkiortaokuldaki türkçe öğretmenimden kaynaklanıyor belki de gerçekten ilgi alanım o zamanlar budeğildi. Burada uzun uzun o zamanları anlatamayacağım tabiki de. Ama bu dergi bana istediğimzaman duygularımı, düşüncelerimi yazıya dökebileceğimi gösterdi. Gtt dergi ekibi olarak tabi ki sadecedergi çıkarmadık. Tıp balosu, köy okulu etkinliği, festival ve aklıma gelmeyen birden fazla etkinlikyaptık. Önümüzdeki yıl ekibimizi daha da genişletmeyi planlıyoruz.Dergilerimizi okuduğunuz içinteşekkür ederiz ve önümüzdeki sayılar için bizi bekleyiniz. Kendinize iyi bakın, sağlıkla kalın.Selin KORUBEYİ28 Tıp fakültesi yolculuğumuzda ilerlerken farklı neler yapabilir, kalan kısıtlı ek zamanlarımızda nasılkendimizi geliştirebiliriz diye düşünerek başladığımız bu yolculuğun ilk senesinin sonuna geldik.Karşımıza çıkan zorluklarla sürekli geliştiğimiz güzel bir yıl oldu. İlerlerken bize destek veren, yardımcıolan herkese çok teşekkürler. Seneye görüşmek üzere! Sude TÜNEL
Dil Yarası - Ebru GündeşEnes ÖZKULRussian Roulette - Jack SavorettiBurcu YILDIZivy - Taylor SwiftZeynep Nazlı DURUPUNAR Merhaba sevgili okuyucularımız, 6. sayımızın ardından keyifli bir yayın ve uzun, zorlu bir okuldöneminin sonuna geldik. Henüz yeni bir yazar olan ben dergimize son 2 sayıda çok sevdiğimarkadaşlarımın tavsiyesi üzerine katıldım. 1. sayıdan itibaren takım arkadaşlarımın dergiye verdiğiemeklere birebir şahit olmuş ve ben de ekibe katılmak için çok heyecanlanmıştım. Yoğun tıp eğitimininiçinde farklı konularda araştırma yaparak veya halihazırda ilgi duyduğumuz alanlarda bilgilerimiziortaya dökerek hazırladığımız sayılarımızın bizler için keyifli birer mola olduğunu düşünüyorum.Umarım siz okuyucularımız da aynı keyfi yazıları okurken alıyorsunuzdur. Ben öncelikle dergiyegirmeme vesile olan arkadaşlarıma, emeği geçen tüm ekip arkadaşlarıma ve bizlere yardımcı olanhocalarımıza daha sonra da okumalarıyla bizlere devam etme şevkini veren siz okuyucularımızateşekkür ediyorum. Yeni yayın döneminde görüşmek üzere herkese iyi yazlar!Burcu YILDIZVeda-Müzik ListesiVeda-Müzik ListesiBye Bye Love – The Everly BrothersHüseyin KÜÇÜKIf We Have Each Other - Alec Benjaminİkra PALAZBüklüm Büklüm – Tülay ÖzerYaşar AYDINFake Tales Of San Francisco - Arctic Monkeys Eylem KARAÇAYDiyarlara - Cür-aMuzaffer KORKMAZAdoucit La Melodie – Arianna SavallAhmet DemirtaşHelplessness Blues – Fleet FoxesÇiğdem ZARARSIZKimse Bilmez - Mehmet Güreli Selin KORUBEYİMaazallah – Bülent ErsoyMustafa Kasım POTUKAyayay - Bratia StreoMirhan KUZGUNLike a River – Ocie EliottMeryem Ebrar KAMANEverything You Have Come To Expect – The Last Shadow PuppetsSude TÜNELgttdERGİ29 Güzel bir yıldı. TeşekkürlerMirhan KUZGUN
GTTFEST'22DÖNEME VEDA
Tıp fakültesi kız voleybol takımı olarak bu yıl da geleneğimizi bozmayıp birinci olduğumuz içingururluyuz. Emeklerinden dolayı takım arkadaşlarıma, her zaman yanımızda olan başta Şahin Direkelve Fazıl Kulaklı hocamız olmak üzere tüm hocalarımıza, sahada bizi yalnız bırakmayıp tam destekolan seyircilerimize sonsuz teşekkürler.GRÜTF Kadın Voleybol Takım Kaptanı Fatma KORKMAZSene başında yeni kurulan bir ekip olarak çalışmaya başladık. Hedefimiz uzun süreli şampiyonlukhasretimizi dindirmekti. Takım arkadaşlarımı sene başından beri gösterdikleri çabalardan dolayıkutluyorum. Bu takımda 7. senemi doldurmuş bulunmaktayım. Mezuniyeti şampiyonluk olmasa bilekupayla bitirmekten mutluyum. Biriktiğim güzel anılar ve dostluklardan dolayı gurur duyuyorum.Önümüzdeki sene her ne kadar ben olamasam da hedefimiz şampiyonluk olacaktır. Bu konudatakıma güvenim tam. Bu sene yanımızda olan saygıdeğer hocalarımız Fazıl Kulaklı ve Şahin Direkel’e;tüm maçlarda desteklerini esirgemeyen taraftarlarımıza teşekkür ederiz.GRÜTF Erkek Voleybol Takım Kaptanı Metin PİRANGİRESUN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİTAKIMLARIMIZIN BAȘARILARINI TEBRİK EDERİZ.
Buradaki 6. Yılım ve 3.kez şampiyonluk yaşıyorum. En anlamlı şampiyonluk bu senekiydi benim için.Kaptan olarak takımın başındaydım. Eski yeni takıma katılan bütün arkadaşların çok büyük emeğivar. Hepsine teşekkür ediyorum. Takımdaki en yetenekli oyuncu değilim belki ama en çalışkan en tecrübeli oyunculardan biriyim. 4kez final oynadım ve edindiğim tecrübeleri aktarmak birinci önceliğim oldu. Tecrübe demişkenMehmet Hoca'mızdan bahsetmeden olmaz. Kendisini çok seviyoruz basketbol geçmişi olması,bildiklerini paylaşması çok önemliydi. Bize olan babacan yaklaşımı tatlı sert uyarıları kesinlikleunutulmayacak. Her sene Giresun Tıp olarak sayımız artıyor. Çok yetenekli arkadaşlar geliyor.Fakülte olarak örnek olmamız her zaman her konuda zirveye oynamamız gerekiyor. Tıp Fakültesidemek sadece ders çalışmak demek algısı var diğer fakültelerin gözünden bakınca. Bu algıyı yıkmakönemliydi. Bu sene kürsüde 4 takımımızı da görmek beni çok gururlandırdı. Başarı bizim için birgelenek oldu bu geleneği yeni gelen arkadaşlarımızın sürdüreceğine gönülden inanıyorum. Gelipbizleri destekleyen herkese tekrar teşekkür ediyorum. GRÜTF Basketbol Takım Kaptanı Onur ÇEKİÇTıp fakültesi erkek futsal takımı olarak çıktığımız ve birincilikle sonuçlandırdığımız bu turnuvadaöncelikle oldukça yüksek bir özveriyle oynayan takım arkadaşlarıma, desteklemeye gelen tümseyircilerimize ve bize zaman ayırıp saha kenarından takıma güç ve motivasyon kaynağı olan ŞahinDirekel, Fazıl Kulaklı, Hakan Yüzüak, Tümay Bekçi, İlker Fatih Sarı hocama saygı sevgi ve teşekkürlerimiiletiyorum.GRÜTF Futsal Takım Kaptanı Behlül MOHİB
31TEŞEKKÜREDERİZ
WhatsAppMail tibbiyelilertoplulugu@gmail.comİnstagram @grutibbiyelilerHAZİRAN2022