1 4 M A R T R U H U Y L A , Ü L K E M İ Z İ Ç İ N , D Ü N Y Aİ Ç İ N , T Ü R K T I B B İ Y E L İ L E R İ !S A Y I 2 - Ş U B A T 2 0 2 2
GTTDergiKünye Giresun Üniversitesi Tıbbiyeliler Topluluğu E-Dergisi Süreli yayın(aylık) Derginin sahibiGiresun Üniversitesi Tıbbiyeliler TopluluğuTopluluk Akademik Danışmanı: Doç. Dr. Şahin DİREKELTopluluk Başkanı: Metin YILDIZTAÇ Editör: Hüseyin KÜÇÜK Yayın Kurulu: Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul KESİCİOĞLUMirhan KUZGUNSude TÜNELEnes ÖZKUL Kapak Fotoğrafı: İnstagram:@ataturkcolored Alıntılar haricinde içerikteki yazı ve görsellerin tamamı katkıdabulunan öğretim üyesi ve öğrencilerimize aittir. Dergi içeriğindeki yazılardan ilgili yazarları sorumludur.
NOBEL ANITKABİR'DEEylem KARAÇAYESKİNİN HİÇ ESKİMEYEN ADI :RADYOEcem İDER, Rasim AŞIKHAMLE!Mert SARAKCANAN&LİRİKİkra PALAZ NO SMOKING!Muzaffer KORKMAZ, İkra PALAZAT YARIŞI VE BEYZBOLEgehan YILDIZKANSERLE ÖZEL HESAPLAŞMAOğuzhan BİÇKİN, Yaren ÖZ, Metin YILDIZTAÇŞİP-ŞAKŞahin DİREKEL0406092022250812
Prof. Dr. Aziz SancarTürk doktor, akademisyen, biyokimyager, moleküler biyolog1946'da Mardin'in Savur ilçesinde, orta gelirli çiftçiailesinin sekiz çocuğundan yedincisi olarak dünyayageldi. Aziz Sancar, ilk ve orta eğitimini Mardin'detamamladı. Lise yıllarında futbolla ilgilendi, ancak sonsınıfta futbolcu olmaktan vazgeçerek yüksek öğreniminedevam etmek üzere İstanbul'a gitti.1963 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi TıpFakültesi'den 1969 yılında birincilikle mezun oldu. İki yılSavur'da bir sağlık ocağında hekimlik yaptıktan sonra birNATO-TÜBİTAK bursu ile önce Johns HopkinsÜniversitesi, ardından Dallas Teksas Üniversitesi'ne gitti.Dallas'ta üniversitenin moleküler biyoloji programına veCaude Rupert’ın laboratuvarına katıldı. Bu laboratuvardaSancar, danışmanı Claud Rupert ile fotoliyaz olarakadlandırılan bir geni klonlamış ve genetik mühendisliği ilebakterilerde çok yüksek oranlarda çoğaltmıştır. Bu geninkodladığı enzim, ultraviyole ışıkları ile zarar görmüşDNA'nın onarımını yapmaktaydı. Bu buluş Dr. Sancar’ınönce yüksek lisans, ardından doktora derecesi almasınısağladı.Aziz Sancar, 1977-1982 yılları arasında YaleÜniversitesi'nin tıp fakültesinde çalıştı. Bu dönemdefotoliyaz enzimi çalışmalarına ara verip nükleotid kesimonarımı araştırmaları başladı. DNA onarımı dalındadoçentlik tezini tamamladı. 1997 yılından itibarenaraştırmalarını biyokimya ve biyofizik alanında yaptığıçalışmalarla tanınan Amerika Birleşik Devletleri NorthCarolina-Chapel Hill'de North Carolina Üniversitesibiyokimya ve biyofizik bölümünde sürdürmektedir.DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojiksaat üzerinde çalışmalarını sürdüren Sancar, 415bilimsel makale ve 33 kitap yayınladı. Sancar, kansertedavisinde sirkadiyen saat kullanımıyla ödüller aldı.2001 yılında Amerikan Kimya Cemiyeti tarafından verilenKuzey Carolina Seçkin Kimyager Ödülü'nü almaya hak kazanan Sancar, 2005 yılında bilim dünyasının enprestijli üyelikleri arasında yer alan ABD Ulusal BilimlerAkademisi’ne seçilerek bu akademiye seçilen ilkAmerikalı Türk oldu. Bu ödülü aldıktan sonra, ABD'deokuyan Türk öğrencilerine yardım etmek ve Türk-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla eşiyle birlikteAziz&Gwen Sancar Vakfı'nı kurarak ABD'nin KuzeyCarolina eyaletinde "Carolina Türk Evi" isimli bir öğrencimisafirhanesi açtı. 2006 yılında Türkiye BilimlerAkademisi’ne aslî üye olarak seçildi. Sancar, DNA'nınonarılması ile ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı AmerikalıPaul Modrich ve İsveçli Tomas Lindahl ile birlikte 2015Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldü. Bu üç araştırmacı,30 yıldan uzun süre birbirlerinden bağımsız olarak vebüyük oranda bakteri hücrelerinde çalışmaktadır. Sancarnükleotid kesim onarımı alanında buluşlar yapmış,Tomas Lindahl ve Paul Modrich ise diğer DNA onarımımekanizmaları olan bazı kesim onarımı ve yanlışeşleşme onarımını keşfetmişlerdir. Aydınlattıkları temelmekanizmalar daha sonra insanlar dahil olmak üzerekompleks organizmalarda da gösterilmiştir. Örneğin,nükleotid kesim onarımı bozuklukları ile deri kanserleriarasında doğrudan nedensel ilişki bulunmuştur.Sancar’a, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafındanverilen Nobel Kimya Ödülü Alfred Nobel’in ölümyıldönümü olan 10 Aralık'ta düzenlenen törende verildi.Ödül, İsveç Kralı XVI. Carl Gustaf tarafından takdimedildi. Sancar “Beni ödüle götüren, Atatürk’ün veTürkiye Cumhuriyeti'nin yaptığı eğitim devrimidir.Dolayısıyla bu ödülün sahibi, Atatürk ve TürkiyeCumhuriyeti’ni temsil eden Anıtkabir Müzesi'dir.”diyerek Nobel Ödülü ile madalya ve sertifikasınıAnıtkabir'e teslim etmiştir. Ödül, Anıtkabir'deki Atatürk veKurtuluş Savaşı Müzesi'nde kendisine ayrılan özelalanda sergilenmektedir.Nobel Anıtkabir'deEylem KARAÇAY
Maxicell Yöntemini Geliştirmesi: Bakterilerkromozomlarından ayrı olarak plazmid denen dahaküçük halkasal DNA molekülleri içerebilir. Plazmidlermoleküler biyolojide önemli bir araç olarakkullanılagelmiştir. Aziz Sancar bakteri hücresi içindekikromozomun UV ışınlarının etkisiyle yok edilipplazmidin sağlam ve tek başına hücre içindebırakıldığı Maxicell yöntemini geliştirdi. Böylece,örneğin plazmide aktarılan genler ve bunların proteinürünleri bakterinin kendi genleri ve proteinleri arayakarışmadan incelenebiliyor. Aziz Sancar bu yöntemiaslında DNA onarımında görevli enzimlerisaflaştırmak için geliştirmiş ancak yöntem literatüregeçmiş ve Aziz Sancar’ın ilgili makalesi 1000’inüzerinde atıf almış. Ayrıca Maxicell terimi OxfordBiyokimya ve Moleküler Biyoloji Sözlüğü’ne de girmiş.Fotoliyaz Enzimi ile İlgili Keşifleri: Aziz SancarTeksas Üniversitesi’ndeki doktora çalışması sırasında,bakterilerde UV (morötesi) ışımadan hasar görmüşDNA’yı onaran fotoliyaz enzimini kodlayan geniklonlamayı, yani genomdan ayrı olarak elde etmeyi,ayrıca bakterinin bu enzimi fazladan üretmesinisağlamayı başardı. Ancak daha sonra bu çalışmayırafa kaldırmak zorunda kaldı. Yıllar sonra bu enzime geri döndü ve bakterideki fotoliyazın DNA’yı onarmaNükleotid Kesip Çıkarma Onarım MekanizmasınıAydınlatması: Bu, Aziz Sancar’a kendi deyişiyle “enbüyük memnuniyeti ve nadiren bulduğu sükûnetihissettiren” buluşlarından biri. Bu onarımmekanizması 1964 yılında tespit edilmesine rağmendetayları bir türlü çözülememişti. Çalışmasına bakterilerle başlayan Sancar bu enzimin, DNA'dakihasarlı nükleotidleri çıkarırken çevresindeki 12nükleotidi de kesip attığını keşfetti. Sancar buonarımın insanlarda gerçekleşen versiyonunu daaraştırdı. Aziz Sancar geliştirdiği bir testle, insanlardaDNA’daki hasarlı nükleotidlerin çevresindeki 27nükleotidin nasıl kesilip atıldığını ve “doğru”nükleotidlerin bu boşluğa nasıl yerleştirildiğini buldu.Bu mekanizmanın 16 gen tarafından sentezlenen 16protein ile işlediğini keşfetti. Aziz Sancar NobelÖdülü’ne özellikle bu konudaki başarılarından dolayılayık görüldü. Sancar ayrıca 2015 Mayıs ayındaekibiyle birlikte insan genomundaki DNA onarımgenlerinin bütün bir haritasını yayımladı.Transkripsiyona Bağlı DNA OnarımMekanizmasını Açıklaması: Aziz Sancar“biyokimyası güzel, verileri güzel, sunuşu güzel” diyetanımladığı keşfi için aynı zamanda “Yunus Emredestanım” diyor. DNA’daki hasar onarılırken, örneğinprotein sentezlenen bölüm protein sentezlenmeyenbölüme göre daha etkin ve hızlı onarılır. Bu bilinen birşeydi, ancak mekanizması çözülememişti.Transkripsiyon, bir proteinin sentezlenme sürecindeRNA adlı aracı molekülün, proteinin genindeki kodauygun olarak sentezlenmesidir. Böylece genin bilgisiRNA’ya aktarılmış olur. Protein de RNA’daki koda göresentezlenir. Sancar ve asistanı transkripsiyona bağlıDNA onarımına başlayan enzimi saflaştırıpmekanizmasını çözerek tüm mekanizmayı tek birmakalede açıkladı.Kriptokrom ve Biyolojik Saat KonusundakiKeşifleri: 1996 yılının Mayıs ayında SancarTürkiye’den ABD’ye giderken uçaktaki bir dergide jetlag hakkında bir makale okudu. Bu makale bilimeyapacağı önemli altıncı katkının habercisiydi. Pek çokcanlıda bulunan 24 saatlik bir iç saat olan biyolojiksaat, insan vücudundaki çeşitli metabolik olaylarındüzenlenmesinde rol oynuyor. Sancar makaleyiokuduğunda insanda DNA onarımı etkinliğigöstermeyen fotoliyaz benzeri genleri düşündü.Bakterideki fotoliyaz enzimi ışıktan etkilenen özellikteolduğu için aklına insanda fotoliyaz benzeri genlerlekodlanan proteinlerin, günışığı döngüsüyle uyumlubiyolojik saatimiz ile ilişkisi olabileceği fikri geldi. Osıralarda sadece tek bir biyolojik saat geninin varlığıbiliniyordu. Sancar fotoliyaz benzeri bu genekriptokrom (CRY) adını verdi. Bu konudaki ilk makalesisadece hipotez olarak yayımlandı. Sıra bu hipoteziispatlamaktaydı. CRY1 ve CRY2 genlerinde mutasyonoluşturduğunda biyolojik saatin bozulduğunugözlemledi. Ardından bu konuda çalışan başkaaraştırmacılar da başka biyolojik saat genleri keşfetti.Biyolojik saatle ilgili bu keşfi Aziz Sancar’a 1998 yılındaScience dergisinin yılın molekülü yarışmasındaikincilik kazandırdı.SANCAR'IN BİLİME 6 BÜYÜK KATKISImekanizmasını açıklığa kavuşturdu. Ayrıca fotoliyazıninsanda bulunan bir karşılığının, kirkadyan saati adıverilen biyolojik vücut saatinin işlemesinde roloynadığının gösterilmesine yardım etti.Alıntılar: https://tr.wikipedia.org/wiki/Aziz_SancarBilim ve Teknik, Nobel Ödülüne Uzanan Bir Azim Ve Kararlılık Öyküsü
Yorucu bir gün sonunda trafiğin, kalabalığın, gürültünün ardından kulaklarınıza gelen ahenklibir sesle mutlu olmayı başarabilen insanlardan mısınız? Evet ise, siz eskinin hiç eskimeyenadı radyoya daha çok sarılmalısınız. Radyo demek eskinin lügatinde samimiyet kelimesininkarşılığını verir. UNESCO da bu samimiyetin gücüne dayanarak 13 Şubat’ı “Dünya RadyoGünü” ilan etmiş ve radyonun dünyanın en yaygın kullanılan kitle iletişim aracı olarak varlığınısürdürmesine bir nebze de olsa olanak sağlamış. 2011 yılından beri 13 Şubat’ı Dünya RadyoGünü olara kutluyoruz.ESKİNİN HİÇESKİMEYEN ADI: RADYORasim AŞIKEcem İDERTelevizyon herkese bir görüntü verir,ancak radyo birmilyon beyinde birmilyon farklı görüntüoluşturur. Peggy NOONANRADYO DEYİP GEÇME!İlk radyonun icadı kablosuz telgraf ile ortayaçıkmıştır. İlk kullanımı gemiden sahile haberleşmeiçindi. 1923 yılında yüksek frekans radyodalgalarının iyonosfere çarparak dünyaya döndüğüispatlanınca radyo, deniz aşırı haberleşme de dahilolmak üzere hızla yaygınlaştı.Anektot: Titanic'in battığı gece, buz dağınaçarpmadan önce, SS Amerika adlı geminin çevredekibuz dağına karşı gemileri uyarmasına rağmen, bu bilgiler Titanic'in kaptan köşküne ulaşamadı. Çarpışmanın hemen ardından Titanic'ingönderdiği imdat mesajları ise, çok yakın bir mesafede seyreden SS Kaliforniya adlıgeminin telsiz operatörü uyuduğu için ulaşamadı. Titanic'te bulunan insanlar,okyanusun soğuk sularında hayatını kaybetti. İşin ilginç yanı ise, yaşanan bu facianınMarconi'nin ilk kıtalararası radyo sinyallerini gönderdiği bölgede, yani NewFoundland'da gerçekleşmesiydi.Önceleri telsiz olarak adlandırılan radyonun bir kitleiletişim aracına dönüşmesi, halka radyo sinyalleri aracılığıyla iletiler göndermedüşüncesiyle başladı. Radyo alıcılarının satılması için radyo yayınlarının yapılması vehalkın ilgisini çekecek programların üretilmesi gerekiyordu. Bu noktada
Kent FM'de yayınlanmış efsaneprogramı. O kadar efsane ki,bu programın filmi bile çekildi.İkilinin birbirleriyleyaptığı ilginç sohbetler,Radyoyu ne zamanaçarsanız açın, ensevdiğiniz şarkınınhep sonmelodileriniduyarsınız. Müşfik KENTERRadyo'nun Günümüz ve GeleceğiBugün, radyo Tesla ya da Marconi'nin hayal edebileceğinden çok daha fazla oldu.Geleneksel radyolar ve radyo yayınları giderek geçmişte kaldı. Bunun yerine dahafazla uydu radyo ve internet radyo istasyonları ile gelişti. Radyolar yalnızca evlerdedeğil, aynı zamanda araçlarda bir de elyaftır. Müzik ek olarak, radyo şovları dabirçokları için popüler bir seçenek haline geldi.-Üff eski sevgilimi hatırladım.-Hangisini abi?-İşte onu hatırlayamadım.neredeyse dinleyicinin kulağınıradyoya yapıştırdı.Filmde seyrettiğiniz çoğudiyalog da zaten gerçek.Mesela bir şarkıçaldıktan sonra:Alıntılar: http://www.medyaalemi.com.tr/radyonun-icadi-ve-tarihi-ilk-radyo-reklami-ne-zaman-yayinlandi-1583/bir kitle yaratabilecek kadar çok radyoalıcısı üretmek ve bu radyolarıtüketicilerin alabilmelerini sağlamaktı. İkincisi ise, radyoiletilerini düzenli ve sürekli bir biçime sokarak, radyo yayınları haline dönüştürebilmekti.iki olgu öne çıktı. Bunlardan ilki,Türk radyolarında yayınlanan gelmiş geçmiş en efsane radyoprogramlarından biri olan Kaybedenler Kulübü Mete Avunduk ve Kaan Çaydamlı'nın
Siyah oynar4 hamledeMAT!Beyaz oynar4 hamledeMAT!Siyah oynar3 hamledeMAT!HAMLE!Mert SARAKSıra sende bitir işini
CANAN & LİRİK14 Şubat'ı da gelmişken es geçmek olmaz dedik. Böyle bir günde içinizi ısıtacak, yüzünüzü güldürecek bir kaç şiire dergimizde yer verelim istedik.Bizler bu sayımızda Attila İLHAN ve İlhan BERK'i seçtik. Siz sevgili okurlarımıza keyifli okumalar dileriz.İkra PALAZSevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçokülkede kutlanan özel gündür. Kökeni, RomaKatolik Kilisesi'nin inanışına dayanan bu gün,Valentine ismindeki bir din adamının adınailan edilen bir bayram günü olarak ortayaçıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda "AzizValentin Günü" olarak bilinir. Valentinekelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişiveya sevgili anlamlarında da kullanılır. Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantıtarihi dokümanlarda hiç geçmemektedir vekimi tarihçilere göre sadece bir efsanedir. Valentine'nin onuruna kutlama günü, 14 Şubat496 yılında Papa Gelasius tarafından ilanedilmiştir.4 Şubat, 1800 yıllarda Amerikalı EstherHowland'ın ilk Sevgililer Günü kartınıyollamasından bu yana çok sayıda insanınkutladığı toplumsal bir olay olmuştur. Sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlargönderdiği özel bir gün olarak devametmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat günü,tüm dünyada 1 milyar civarında kartgönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediyealımlarından kaynaklı piyasada satışlarartmaktadır. Alıntılar: https://tr.wikipedia.org/wiki/Sevgililer_Günü
Üç kez seni seviyorum diye uyandımÜç kez seni seviyorum diye uyandımTuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdimBir bulut almış başını gidiyordu görüyordumSabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzünSokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptimSıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttumTaflanım! diyordu bir ses duyuyordumCumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzünKalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştımŞiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldimKaranfil sakız kokan soluğunu üstümde duydumEskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğunİlhan BERK1918’de Manisa’da doğan sanatçı, ilk ve ortaokulu doğduğu kentte tamamlamıştır. BalıkesirNecatibey İlköğretmen Okulu’nu ve Ankara GaziEğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nü bitirmiş veçeşitli illerde Fransızca öğretmenliği yapmıştır.Ankara’da Ziraat Bankası Yayın Bürosu’ndaçevirmen olarak çalışmıştır. Emekliliği 1969yılındadır. İlk şiiri Manisa Halkevi Dergisi’ndeyayımlanan şair, emekliliğinden sonra şiir ve yazıyazmaya yönelmiştir. 28 Ağustos 2008 yılında 90yaşındayken Bodrum’da yaşamını yitirmiştir.Yıkılıveriyordu Geceme Düşüveren AğzınKuşların sessizce geçtiği o öğle sonunda, yol üstlerinin yağmur sonrası böğürtlenleri gibi göründünüz bana.Ben ki senin çocukluğunun su yollarıydım. Haytan, sıradan otlarındım.Deltalarda büyüdüm ben. Karanlık, kapalı ırmaklarda.Küçük solgun kentlerin çarşılarında gittim geldim. Yüzüm bunun için düşer.Sana çarpmam, senin varoşlarında dolaşmam, mazgallar, kanallar açmam bundan.Senin ağzının kıyılarında yaktığım ateşlerden, küllerden doğdum ben.Yininin sokaklarında eskidi yüzüm.Günbatımınım ben senin. Sönmüş yanardağın.Sen ey lotusum, gökkuşağım! Güzüm benGergefinde kuşlar, güneşler, hüzünler dokuyan!Onmazlığın kıyılarında sende binlerce yaşı yaşayan.Ben ki senin gençliğin, okula gittiğin yollar, rüzgârlar, uyandığın sabahlar, kesilen uykularınım.Ağırlayanım gündüzünü.Beni karanlık deniz diplerinde, çürük, ağır sularda ara.Yüzlerinde çocukların.Kayalarda.Kayalar ki bilmez kaya olduğunu, oralarda ara beni.Erozyonunda kentlerin.Yıkıntısında dünyanın.
Kimi Sevsem, SensinKimi sevsem sensin / hayretsevgin hepsini nasıl değiştiriyorgözleri maviyken yaprak yeşilisenin sesinle konuşuyor elbetyarım bakışları o kadar tehlikelisenin sigaranı senin gibi içiyorkimi sevsem sensin / hayretsenden nedense vazgeçilemiyorher şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvetsarışın başladığım esmer bitiyoranlaşılmaz yüzü koyu gölgelidudakları keskin kırmızı jiletbir belaya çattık / nasıl bitirmeligitar kımıldadı mı zaman deliniyorkimi sevsem sensin / hayretkapıların kapalı girilemiyorkimi sevsem sensin / senden ibarethepsini senin adınla çağırıyorumarkamdan şımarık gülüşüyorlargetirdikleri yağmur / sende unuttuğumhani o sımsıcak iri çekirdeklisenin gibi vahşi öpüşüyorlarkimi sevsem sensin / hayretin misin cin misin anlamıyorumSen istinyede bekle ben burdayımİçimde köpek gibi havlayan yalnızlığımÇünkü ben buradayım karanlıktayımBelki gelmem gelemem beş dakika bekle gitÇünkü elimi kestim beni kan tutuyorŞarabım bütün ekşi suyum soğukYanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorumBelki gelmem gelemem beş dakika bekle gitPİANe olur kim olduğunu bilsem Pia'nınellerini bir tutsam ölsemböyle uzak uzak seslenmeseben bir şehre geldiğim vakito başka bir şehre gitmeseotelleri bomboş bulmasamiçlenip buzlu bir kadeh gibibuğulanıp buğulanıp durmasamne olur sabaha karşı rıhtımdaçocuklar pia'yı görselerbana haber salsalar bilsemiçimi büsbütün yıldız basarbir hançer gibi çıkıp giderdim ben bir şehre geldiğim vakito başka bir şehre gitmesesingapur yolunda demeselerbana bunu yapmasalar yorgunumüstelik parasızım pasaportsuzumne olur sabaha karşı rıhtımdaseslendiğini duysam pia'nınsırtında yoksul bir yağmurlukçocuk gözleri büyük büyüküşümüş ürpermiş solukellerini tutabilsem pia'nınölsem eksiksiz ölürdüm 1925 yılında İzmirMenemen'de dünyaya geldi.İstanbul Işık Lisesi'nden mezunoldu. Üniversite'de hukukeğitimini yarıda bıraktı. 6 yılParis'te yaşadı. Dönünce birçok gazete ve dergide çalıştı. Sinema da Ali KAPTANOĞLUadıyla 15 senaryo yazdı. İlk şiiriBalıkçı Türküsü, Nevin YILDIZve Beteroğlu isimleriyle YücelDergi'sinde yayınlandı. GaripAkımı ve İkinci Yeni Şiir'e karşıgeldi. Maviciler akımınıbaşlattı. Sokaktaki Adam veZenciler Birbirine Benzemezromanlarıyla Öz Türkçeakımına karşı tutum sergiledi.Yaşamı boyunca iki kere kalpkrizi geçirdi. Attila İLHAN 10Ekim 2005'de hayatını kaybetti.Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misinYarı geceden sonra telefon ettin mi hiçKaranlık adamlar hüvviyetini sordu muBen senin olmadığını arıyorumBelki gelmem gelemem beş dakika bekle gitBelki gelmem gelemem beş dakika bekle gitBana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsaHiçbiri benim değilBelki ölmek hakkımı kullanıyorumBelki gelmem gelemem 5 dakika bekle gitBelki gelmem gelemem 5 dakika bekle gitBelki Gelmem GelememAttila İLHAN
9 Şubat tarihi, toplumda sağlıklı yaşam bilincinigeliştirmek, tütün kullanımı ve zararları konusundafarkındalık oluşturmak, tütün ürünü kullananlarabırakmaları yönünde teşvik etmek amacıyla ülkemizde“Sigarayı Bırakma Günü” olarak kutlanmaktadır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de en yaygın kullanılanbağımlılık yapıcı madde olan tütün ürünleri; kanser, kalpdamar hastalıkları, KOAH gibi pek çok önlenebilirhastalık ve erken ölüm sebepleri arasında ilk sırada yeralmaktadır Tütün kullanımı, Covid-19 ile mücadele ettiğimiz budönemde her zamankinden çok daha fazla tehlikeiçermekte ve tütün ürünü kullanımını bırakmak da herzamankinden çok daha fazla önem taşımaktadır. Tütünürünü kullananlar, virüsle karşılaşmaları durumundaözellikle risk altında olan bir gruptur. Diğer taraftan söndürülmemiş sigara izmaritleri, ormanyangınları başta olmak üzere pek çok yangın ve bunabağlı can kayıplarının önemli bir sebebi olmaya devametmektedir. Ayrıca çoğunluğu plastik olan milyonlarcaton tütün ambalaj atığı da çevreye ve ekosisteme zararvermektedir.NO SMOKING!9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü UYARI ! Bölümümüzü okuduktan sonra oluşabilecek yan etkilerden bizimle birlikte siz de sorumlusunuz. Şubat sayımızda yer vermek istediğimiz önemli günlerden biri ‘’9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü’’. İnsanlığınsorunlarından biri olan bağımlılık her dönem olduğu gibi çağımızda da kendini göstermektedir. Maalesef çokgeniş bir yaş aralığına yayılmış ve her çeşit insanı bünyesinde barındıran sigara bağımlılığı, her geçen günkullanıcılarında ve çevresinde bulunan insanlarda artan sağlık sorunlarıyla karşımıza çıkıyor. Biz bu yazımızdauygun yaş aralığındaki insanlara sorduğumuz sorularla sigara içenleri bırakanları/bırakmayı deneyenleri vesebeplerini toplayıp istatiksel olarak derledik. Ayrıca akademideki öğretim üyeleriyle de sigara hakkındakidoğru/yanlış bildiklerimizi hafife aldığımız konuları konuştuk.Muzaffer KORKMAZİkra PALAZAlıntılar: https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/haberler/9-subat-sigarayi-birakma-gunu.html
Hiç içmemiş30.7%Ailede kullanan var20.8%Bırakmaya çalışmış(Sağlık)13.9%Bırakmış(Sağlık)10.9%Bırakmaya çalışmış(Aile)6.9%Bırakmış(Aile)5.9%Bırakmaya çalışmış(Maddi)5.9%Ailede kullanan yok3%Bırakmış(Maddi)2%Hiçiçmemiş75%Bırakmamış20%Bırakmış5%HALK(202)AKADEMİ(20)Bırakmak istemiyor
%50.49’u sigara kullanıyor.%30.6962’si hiç sigara içmemiş.Geçmişte sigara içenlerin %27.14’ü sigarayı bırakmış.%20’si sigara kullanıyor.%75’i hiç sigara içmemiş.Geçmişte sigara içenlerin %20’si sigarayı bırakmış.Ufak bir karşılaştırma Giresun Debboy yerleşkesi halkını temsilen seçilmiş 202 kişi VS Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi temel tıp bilimleriakademisyenleri. Adım 1: Yapmış olduğun anketin sonuçlarını gözler önüne ser.Debboy yerleşkemizde bulunan ve akademik hayat ile ilgisi olmayan 202 kişidenTemel tıp bilimleri akademisyenlerimiz Adım 2: Sakince verilere bak. Adım 3: Basit çıkarımlarda bulun. Adım 4: Düşüncelerini sembollere kazı. Sigara kullanımı: Akademisyen kümemizde sigara içme oranının diğer kümeden daha düşük olduğunu açıkçagörüyoruz. Buradan aklımıza şu soru takılıyor: Sigarayı biyolojik ve kimyasal manada daha iyi tanıyan bireyler farkındaolarak sigaradan uzaklaşıyor mu? Sigaraya el sürmemek: Akademisyen kümemizdeki oranın Debboy halkı kümemizdeki orandan sağlamca fazlaolduğunu görüyoruz. Bu da aklımıza şu soruları getiriyor: Bilimin temellerinden olan ‘merak duygusu’ GRÜ Tıp temelbilimler akademisyenlerinde yeterince yok muydu? Yoksa sigara bilinçli insanlar için bu riski almaya değmeyecek kadartiksinç bir bela mıydı? Belki de öğretim görevlilerimizden hiç içmedim diyenler sorumuzu anlamamıştı veya biz bu anketişini düzgünce yapamamış mıydık? Hatta kim bilir belki de bilinçli insanlar olduğu kişi olarak değil olmak istediği kişiolarak cevap verme eğilimindedir. Biz geleceğin parlak ve genç beyinlerini önemli kılan da bu soruları düşünüyorolmamız değil miydi ki zaten? Sigarayı bırakmak: Gördüğümüz üzere sigarayı bırakma oranında Debboy halkı kümemiz ile akademisyen kümemizbirbirine yakın seyrediyor diyebiliriz. Bu durum ise aklımızda şöylesine birkaç soru işareti yaratıyor: Bilinçlivarsaydığımız kümemiz neden sigaradan bir an önce kurtulmak yerine yüksek oranda kullanmaya devam etmiş? Yoksabilinçli kümemiz örnek alındıklarının yeterince ‘bilincinde’ değil mi? Ne yani aslında sigara sandığımız kadar zararlı birbağımlılık mı değil? Belki de sigaradan kurtulmak yani ipleri ele almak bilinçli kişiler için daha zordur kim bilir belki debilinçli kişiler kümesini seçerken ufak bir karışıklık yaşanmıştır.VERSUS
%49.51’lik kısım sigara kullanmıyor %50.49’luk kısımsigara kullanıyor.Sigara içmeyenlerin %62’si daha önceden hiçiçmemiş geriye kalan %38’lik dilim ise sigarayıbırakmış. Sigarayı bırakanların %57.89’u sağlık problemiyaşadığı ya da yaşayacağını düşündüğü içinbıraktığını söyledi.%31.59’u ailesine kötü örnek olmamak ve onlarazarar vermemek için bıraktığını ifade etti. Geriye kalan %10.52’lik kesim ise maddi götürüsüfazla olduğundan ya da bu parayı daha iyideğerlendirmek istediklerinden dolayı bıraktıklarınısöylediler.Sigara içenlerin %52.94’ü sigarayı bırakmayaçalışmış lakin başarılı olamamış. Bırakmayı başaramamış bu kişilerin %51.85’i sağlıksorunlarından dolayı bırakmaya çalışmış, %25.95’iailesine yanlış örnek olmamak ve sağlıklarını kötüetkilememek için bırakmaya çalışmış, kalan 22.2’likkısım ise maddi durumlardan dolayı bırakmakistemiş ama başaramamış.Sigara içenlerin %47.06’sı sigarayı hiç bırakmaihtiyacı duymamış ve bırakmayı denememiş. Bugrubun %87.5’inin ailesi de sigara içmektedir.Debboy halkını temsil eden topluluğumuzun anketsonuçlarına göre:TAHLİL%49.51’lik bir oranla sigara içmeyenlerin sayısıyüzümüzü ne kadar güldürürken madalyonundiğer yüzünde %50.49’un içiyor olması o kadarüzüyor.Oranlardan da gördüğümüz gibi sigara içmeyenkesimde sigarayla tanışmamış olanların sayısı birhayli fazla, sigarayla tanışıp bırakanlar ise azınlığıoluşturuyor. Buradan bir çıkarım yapmakgerekirse: sigara bağımlılığıyla en iyi mücadelesigarayla hiç tanışmamaktır tıpkı toplumsağlığında en iyi yöntemin kişileri tedavi etmekdeğil hasta olmamalarını sağlamak oluşu gibi.Sigarayı bırakmayı denemiş kişilerin ,başarılı olsunolmasın, bırakmak isteme sebeplerinden enbaskınının yaşadığı veya yaşayabileceği sağlıksorunları olduğunu görmekteyiz.Sigarayı bırakanların maddi durumdan dolayıbırakma oranı %10.52 iken bırakmak isteyipbırakamayanların maddi durumdan dolayıbırakmaya çalışma oranı %22.2. Bu da gösteriyorki sigarayı bırakmada birey, sigaranın maddiyatdışında daha ciddi sorunlara yol açtığınınfarkındayken başarma ihtimali daha fazla oluyor.Gözden kaçmaması gereken bir diğer önemlihusus ise şudur değerli okur: sigara içen bireylerin%47.06’sı sigarayı bırakmaya hiç kalkışmamış vene tesadüftür ki sigarayı bırakmayı aklınınucundan geçirmeyen bu kişilerin neredeyse%90’ının ailesi de sigara tüketiyor. Buradan dagördüğümüz üzere kişinin içinde bulunduğu çevresigaraya ne kadar yatkınsa o kişinin de sigarayıkabullenmesi ve tüketmesi o denli kolay oluyor. Birkaç yorum
Röportaj yapacağımız kişiyi seçerken bu konuda hem bilgili hem de tecrübeli birisine ihtiyacımız vardı ve eminolun daha iyisini bulamazdık. 18 yılı aşkın süredir sigara içmiş, bırakmış ve aynı zamanda da fizyolog akademisyenolan Dr. Ögr. Üyesi Mehmet ALKANAT bu röportaj için hem sigara bağımlısı hem bağımlılığından kurtulmuş birbirey hem de bir fizyolog olarak sigaranın insan vücudundaki hemen her etkisini bilen, meseleyi hem tecrübeetmiş hem de teorik bilgisine vakıf bir kişi olarak sorularımızı her açıdan cevapladı. Sorulara bakarak ilginizi çeken cevapları okumak yerine size naçizane tavsiyemiz en başından beri bir bütünolarak okumanızdır çünkü Sn. Alkanat donanımlı bir konuşmacı, cevaplarında bizim sorularımızla sınırlı kalmadı veilave birçok paylaşımda bulundu.BİLİRKİŞİNasıl başladınız? Ben sigara kullanmaya üniversite yıllarında başladım.Üniversite dönemi ile ortaöğretim dönemi arasındakifark burada çok belirleyici. Ortaöğretim dönemindeailemin yanında yaşadığım için ailenin kuralları veortamına uyum sağlamak durumunda oluyorsunuz.Ailede sigara içilmediğinden sigara içmem benimaçımdan ciddi bir sıkıntı. Sigara içme isteğim yoktuama olsa bile aile ciddi bir baskılayıcı etkenolduğundan ortaöğretim döneminde içmedim. İnsan hayatı boyunca kendi olmaya çalışıyor, kendinitanımlıyor, kendini yaratıyor. Kendini tanımlamaözellikle adölasanda artık çocukluktan bireyliğegeçmeye başladığın zamanda tavan yapıyor. Ben sporve müzik ile tanımlamaya çalıştım. Sosyal olarak birgruba dahil olmaya, bu şekilde de kendinitanımlamaya çalışıyorsun. Aslında sigara içmeksadece ‘sigara içmek’ demek değil aynı zamanda birgruba dahil olmak anlamına da geliyor. Peki kim ogruplar genellikle ‘badboy’ olarak tanımlanankarakterin imajından bahsediyoruz önemli bir imaj bubelki o dönemlerde böyle bir algı grubu içindebulunmak amacıyla da başlamış olabilirim. İnsanınailesinden ayrılıp kendini tanımlamaya başladığı enönemli safha üniversite çağı. Tüm kararların seninsorumluluğunda hayatını şekillendirecek, o zamanakadar böyle bir karar alma biçimin yok,çoğu baskı kalkmış bu durum seni bir sınıfafarklılaştırıyor, belki de çocukluktan daha büyük olmahevesidir sigaraya başlamam çünkü sonuçtaçocukların yapacağı bir şey değil.Zararlarının farkında değil miydiniz ki içmeyedevam ettiniz? Yani tabii ki zararlarının ne olduğunu teoridebiliyoruz. Günümüzde sigaranın zararlı olduğunubilmeyen herhangi yaşta biri olduğunu sanmıyorumherkes teorik olarak biliyor. Ama teorik bir bilgiyesahip olmak ‘gerçekten’ bilmek anlamına mı gelir? Herkes kötünün başına gelmeyeceğini düşünür bilirama ona hiç uğramayacağından neredeyse eminolarak yaşar. Bunu ‘ölüm yanılsaması’ ile ifade etmeyeçalışayım. Ölüm yanılsaması şudur: insanlar öleceğiniteorik olarak bilir ama hiçbir zaman pratikyaşantısının içine sokmaz göz ardı eder. Budurumdan dolayı da gerçekten öleceğinin farkındadeğildir böyle programlanmıştır. Burada gördüğümüzgibi insanlar teorik olarak bildiği olguları hiçbir zamanbaşlarına gelmeyecekmiş gibi davranıyor ki sigaranınzararları bilmek de böyle bir şey. Akciğer kanseriolacağını biliyor musun tabii ki de biliyorsun amateorik olarak biliyorsun ve hiçbir zaman başınagelmeyeceğini düşünüyorsun.
Nasıl bağımlı oldunuz? Başladığım zamanki düşüncemi hatırlıyorum. Benhiçbir zaman bunun bağımlısı değilim veolmayacağım diye bakıyordum. Önce birer ikişersigara ile başladı arkadaş ortamında, bu sayede deonların grubuna dahil olmuş oluyordum sigara içengrubun bir imajı cakası vardı biz öyle görüyorduk sende bilirsin çeşitli filmlerde dizilerde sigara anakarakterin vazgeçilmez birer parçasıdır adeta sigarayıçıkartınca karakterde ciddi bir boşluk oluşur. Scarface’de Al Pacino’ dan tütünü çıkartınca oluşan boşluktanbahsediyorum. Derken derken bir sigara iki sigarayavaş yavaş bağımlısı oluyorsun sonuçta içerisindenikotin var ve beynin haz alma bölgelerini etkileyerekkişiyi bağımlı hale getiriyor. Ama garip bir şekilde benbuna bağımlı olmadığımı istediğim andabırakabileceğimi düşünüyordum. Buradan sigaraylayeni tanışmış genç arkadaşlara şunu söyleyeyim: eğersiz de böyle düşünüyorsanız zaten sigara gibi ‘keyifverici maddeler’ in seni ele geçirdiğini senanlamıyorsun o arkada yavaş yavaş sen farkınavarmadan ele geçiriyor. Paket almaya başladım vegünde bir paketten 20 yılımı verdiğimi fark etmemçok uzun sürdü.Sigaranın kapalı ortamlarda yasak olmadığıdönemde kapalı ortamlarda içiyor muydunuz? Evet. Peki neden? Eğer etrafınızdaki herkes normal olduğunudüşünüyorsa böyle bir şeyin siz anormal olduğunudüşünmüyorsunuz çünkü normal aşağı yukarı böylebir şey. Ama şimdi bana gelip soracak olsan aslındaçok anormal bir şey lakin hiçbir zamandüşünmemişim, neden? Çünkü toplum anormalgörmeyince sen de bir şekilde göremiyorsun farkına varmadan kabulleniyorsun. Otobüste sigara içmek.Ne kadar ilkel bir durum olduğunu sigara içtiğimdönemde de düşündüğüm olmuştu ama dediğim gibio zaman diliminde ilginç bir biçimde herkes için gayetnormal bir olaydı bu. Hatta bilirsin sigara şirketleri okadar büyük güce sahip ki çeşitli politikacıları, sağlıkbakanlıklarını etkileyebiliyor, Amerika’da uzunca birsüre sigara içmenin faydalı olduğu hamilelerin içmesigerektiği söylendi. Sonra yavaş yavaş zararları günyüzüne çıkmaya başlayınca sağlık alanından çekilippopüler kültürün bir ürünü haline getirildi. F1yarışlarında kanat reklamlarıyla, bunlara dair filmlerçekilerek oluşturdular bu algıyı. Mesela HarleyDavidson and the Marlboro Man diye film var.Badboy karakterini tanımlayan bir araç halinegetirilmesi, işçi sınıfın sigara içmesi, gangster olaraktarif edilebilecek bazı İtalyan karakterlerin tütünürünleri kullanması gibi çeşitli örneklerle bu ürünütopluma çok iyi pazarladılar entegre ettiler. E halböyle olunca da ilk başlarda herkes tarafındannormal kabul edildi hatta seviye atlamak dönüşülmekistenen kişiye evrilmek için bir basamak haline geldi.İnsan bedeni neden sigara içmek istiyor? Basitçe anlatmam gerekirse: tüm keyif vericimaddelerde olduğu gibi asetilkolin üzerindenasetilkolin reseptörleri ile ki asetilkolin reseptörlerimuskarinik ve nikotinik olmak üzere iki çeşittir,nikotinik reseptörler üzerinden özellikle bizimduygusal davranışımızı motivasyonumuzuşekillendiren mezolimbik bölgeleri uyararak bizimhaz, tatmin, başarı, keyif almamızı sağlıyor. Temeldeuyarılan ödül merkezi dediğimiz bölge ise NucleusAccumbens’tir.
Sigara mutluluğunun rasyonel yanı? İnsan belirli beyin fonksiyonlarına, birincisi bilişselyani kortikal etkinlik ikincisi motivasyonel yanidiencephalon etkinliğine, göre karar veriyor. Sigara daişte o motivasyonel bölgede çok ciddi bir tatminyaratarak rasyonel yanı olmayan sadece bir buluttanibaret olan adeta mutlu bir rüya gibi keyif veriyor.Elinde külünden cebinde zararından başka bir şey yoksonuç itibariyle. Şunu anlatmaya çalışıyorum birörnekle tamamlayayım: mesela bisiklet sürmeyi elealalım. Kaslar çalıştığı zaman miyokinler açığa çıkarbunlardan biri İrisin. Spor yapınca kastan salınan buirisin dolaşıma katılıyor ve beyne gidip mezolimbikbölgede ödül sistemini aktive ederek tatmin, keyif,haz sağlıyor. Bu bağlamda görüyoruz ki spor yaptığınzaman senin doğal unsurların sana keyif oluşturuyor,rasyonel yanı bu, motivasyonel yanını zaten biliyoruzişte kasların geliştiği için (kasların gelişmesi rasyonelkısmı) giydiğin kıyafet üzerinde iyi duruyor öz güveninyükseliyor gibi gibi. Ama sigarada böyle rasyonel birkatkı yok. Dışardan aldığın bir unsur yine benzeryolaklarla mezolimbik sistemde uyarılarla keyifalmanı sağlıyor ve elinde sadece kısa süreli bufaydasız tatmin duygusundan başka bir şey yok kaldıki bir rasyonel katkısı olmamasını geçtim rasyonelgötürüsü var, dediğim gibi sadece külün kötü kokunharcadığın paran.Sigaranın sağlığınız açısından ne zararınıgördünüz? 20’li yaşlarda hele de sporla iç içe olan bir insan bunupek hissetmiyor adeta cepten yiyor, vücut tolereediyor. Bu durumdan dolayı etkisini biraz geçhissettim. Artık çeşitli sporları yaparken o restriktiftipteki olayları görmeye, spor yapamamaya başladım.Psikolojik olarak her ne kadar spora aşkla bağlı olsamda bir noktada vücudum el vermemeye beniengellemeye başladı. Hal böyle olunca spordanpsikolojik açıdan da kopmaya başladım, yapamadığınbir spordan ne kadar keyif alabilirsin ki? Spordan bumahrum kalışım bana kilo ve tansiyon haricindekendini beğenmeme gibi psikolojik sıkıntıları dabarındıran bir fatura çıkardı. Kilolu güveni sarsılmışsigara kokan tansiyon sorunları başlamış bir adamadönüştüm. Ağız kuruluğu ile diyabetin gelmesi de çokhızlı oldu.Neden bıraktınız? Az önce de bahsettiğim gibi kilolu güveni sarsılmışsigara kokan tansiyon sorunları başlamış ağızkuruluğu ile diyabetin kapısına dayandığı bir adamadönüşmüş olmam bana, evet artık ipleri ele almazamanı geldi yeterince kandırdın kendini böyle devamedemez dedirtti. Yani bir seçim yapmam gerekiyorduya ilaçlarla hayatıma devam edecektim -ki sigara bunadeğmez- ya da sigarayı bırakıp eski halimedönebildiğim kadar dönecektim. Elektronik sigara iledozları azaltarak sonuçta sıfır nikotine ulaşmahedefiyle yola çıktım. Sonuçta yaklaşık 30 kilo verdimspora geri döndüm ve hayatımı ilaçlara bağlanmadansürdürüyorum. Ben artık kırklı yaşların başında birisiyim, mantıklıkararlar verebilir haldeyim. Benim bir neslim var ikitane çocuğum var. Kendi bedenimden ziyade neslimidüşünmek durumunda olduğum için doğru kararlarvermek zorundayım. Bir insan sadece kendi bedeninidüşündüğü zaman cahildir ancak başka insanlarınbedenlerini de düşündüğü zaman makuldür. Ben aynızamanda bir eğitimciyim beni sigara içerken görengenç arkadaşıma karşı tabii ki bir sorumluluğum var.
Dr. Ögr. Üyesi Mehmet Alkanat ile yaptığımız röportajvari konuşmamızı belirli başlıklar altındatoplamaya çalıştık ama düzenlememizin sonunda bir hata yaptığımızı fark ettik. Ne hata mı yaptık? Sn.Alkanat’ın düşüncelerini kalıplara sokmaya yazıya dökmeye çalışarak büyük bir hata yaptık çünkü bizacemi bile sayılmaktan uzak yazarlardık kendisi ise Yaşar Kemal’in betimlemekte zorlanacağı bir doğaharikasıydı, biz gürül gürül akan bir ırmağa set çekmeye çalışan çaylaklardık. Hasan HüseyinKorkmazgil’in şiirlerine noktalama işaretleri ile müdahale etmeye benzedi bizim yaptığımız. Sözün özü şudur ki değerli okurlar: Saygıdeğer hocamızın sohbeti çok hoş ve karşısındakini geliştirmeyeona bir şeyler katmaya bireyde bir farkındalık uyandırmaya yönelik. Sizlere tavsiyemiz kendisiyle vakitgeçirebilmek için fırsat kollamanız hatta fırsat yaratmanızdır.bunu 20’li 30’lu yaşlarımda düşünmedim o yüzdenkırklı yaşlarımda yani şu an daha makul olduğumusöylüyorum. Sigara kullandığınız dönemde paketlerdekicaydırıcı yazılar size bir şey ifade ediyor muydu? O yazılar hiçbir şey ifade etmiyor çünkü en başta dasöylediğim, ölüm yanılsamasıyla açıkladığım gibiorada olduğunu bilirsin ama hiçbir zaman başınageleceğini düşünmez hayatına yansıtmazsındolayısıyla bir etkisi de olmaz. Yani sigara içenlerüzerinde bir etkisi olduğunu düşünmüyorum bazıince nüanslarda önem arz edebilir sadece, onunharicinde dediğim gibi, orada yazıyor bakıyoruz amagörmüyoruz. ‘Orada kolu bacağı kesilen kişi bendeğilim ben hiçbir zaman olmayacağım’ bu şekildegörüyor insan.Sigarayı bırakmak size nasıl hissettirdi? Ayrım olarak ifade edeyim. İnsanları kaba bir tabirleiyi insanlar ve kötü insanlar diye ikiye ayırırsak benkendimi kötüden iyiye yaklaşmış gibi hissettim. Birsınıf değiştirmiş, tabiri caizse sınıf atlamış gibihissettim.Darth Vader’in Yoda’ya dönmesi gibi bir şeydi. Yanitabii esprili olarak anlattığım bir ifade bu amamerkezinde buna benzer bir şeyler vardı ben artıkdaha uygun bir vatandaşa dönüşüyormuş gibihissettim. Telafi edilemez bir zararı var mı? Kesinlikle var. Şöyle anlatayım: t0 anında başladıhayatın t1 zamanına geldi, t0 anına tekrar geridönebilir misin? Hayır dönemezsin aynen sağlıktaböyle bir şeydir, her gün eskiyorsun. Hücrelerini 5yaşındaki haline geri getirebilir misin hayır. Başka birörnek vereyim batın açacaksın laparatomisini yaptınkestin diktin eski haline gelir mi o deri? Gelmezmutlaka bir izi olur artık açılmıştır o olay yaşanmıştırgeri döndüremezsin. Zamanı geri alamazsın sigaraiçtikten sonra sana belli bir zarar getirir tekrar sıfıranına geri dönemezsin ne yaparsın temizlemeyeçalışırsın ama ilk vuruş yapılmıştır büyü bozulmuştureski haline döndürmen için zamanı geriye almanlazım. Şunu söylemeye çalışıyorum şunun otunubunun çöpünü kaynat iç sigaranın zararlı etkilerini yokediyor tamamen kaldırıyor sizi arındırıyor gibi satılanürünlere, aldatmalara kanmamak lazım.
At Yarışının Tarihi At yarışları uzun ve seçkin bir tarihe sahiptir ve antikçağlardan beri dünyanın her yerindeki uygarlıklardauygulanmaktadır. Arkeolojik kayıtlar, at yarışlarınınAntik Yunanistan, Antik Roma, Babil, Suriye ve Mısır'dagerçekleştiğini göstermektedir. Aynı zamanda,İskandinav mitolojisinde Odin'in atları ile devHrungnir arasındaki yarışma gibi mit ve efsaneninönemli bir bölümünü oynar. Araba yarışları en popüler antik Yunan, Roma veBizans sporlarından biriydi. Hem araba hem de atyarışı, MÖ 648'deki antik Yunan Olimpiyatlarında vediğer Panhellenik Oyunlarda önemliydi. Arabayarışları hem sürücü hem de at için genellikle tehlikeliolmasına ve sıklıkla ciddi yaralanmalara ve hattaölümle sonuçlanmasına rağmen devam etti. Romaİmparatorluğu'nda savaş arabası ve at yarışları başlıcaendüstrilerdi. On beşinci yüzyılın ortalarından 1882'yekadar, Roma'daki bahar karnavalı bir at yarışıyla sonaerdi. Aslen Kuzey Afrika'nın Barberi Sahili'nden ithaledilen on beş ila yirmi binicisiz at, uzun, düz bir şehircaddesi olan Via del Corso boyunca koşmak içinserbest bırakıldı; süreleri yaklaşık iki buçuk dakikaydı.Daha sonraki zamanlarda, Safkan yarış, İngiliztoplumunun aristokratları ve kraliyet ailesi arasındapopüler hale geldi ve at yarışına "Kralların Sporu"unvanını kazandırdı. At Yarışı Nedir? At yarışı, jokeyler tarafından sürülen iki veya dahafazla atın belirlenmiş bir mesafede rekabetetmeleridir. En eski sporlardan biri olan at yarışınınbirçok formatı bulunur ve çoğu ülke kendi at yarışıkültürlerini geliştirmiştir. Yarışları belirli at ırklarıylasınırlamak, farklı pist yüzeylerinde koşmak, engelliparkurlarda koşmak gibi farklı formatları vardır. Bazıyarışlarda, yetenek farklılıklarını yansıtmak için atlarataşımaları için farklı ağırlıklar bağlanarak yarıştırılır. Türkiye’de At Yarışları Türkiye'de ilk at yarışının, Osmanlı Padişahı OrhanBey'in Bursa'yı alışından sonra yapıldığı bilinmektedir.17. yüzyılda Edirne'de ve İstanbul'daki Yıldız Köşkübahçesinde at yarışları düzenlenmiştir. 19. yüzyıldaMakriköy'de Veli Efendi'nin topraklarında veKâğıthane'de at yarışları yapılırdı. Cumhuriyet dönemindeki düzenli yarışların ilki1924'te yapıldı. Bugün en ünlü koşu olan Gazi Koşusu1927'de başlatıldı. Günümüzde Türkiye Jokey Kulübübünyesinde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa,Kocaeli, Elazığ, Diyarbakır ve Şanlıurfa gibi kentlerdeyapılan yarışların yanı sıra, yine aynı kurumunbünyesinde Cumhurbaşkanlığı Kupası,Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık Kupası ve TürkiyeBüyük Millet Meclisi düzenlenmektedir. Gazi Koşusu1927'den beri yapılmakta olup, Türkiye'de aralıksız enuzun süre yapılan spordur. “Atatürk'ün ayağı futbol topunadokunmadı, en sevdiği spordalları at ve yelken yarışları,deniz sporları ve güreşti.”Eriş ÜLGERİKİ CANLININBİRLİKTE YAPTIĞITEK SPOR: AT YARIŞI10 Haziran 1927 Atatürk, Başbakan İsmet İnönüile Ankara da II. GaziKoşusundaEgehan YILDIZ
Beyzbol Nedir? Ağırlıklı olarak ABD'de oynanmasına rağmendünyanın en çok takip edilen spor branşlarından olanbeyzbol, 9 kişiden oluşan iki takımla oynanır.Takımların stratejik hamlelerle birbirine üstünlükkurmaya çalışması esasına dayanan oyun, beyzboltopu ve sopasıyla oynanır. Beyzbolda maçlar 9devreden oluşmakta ve devrelerin ilk bölümüne "top"ismi verilirken ikinci yarıları ise "bottom" ifadesiyleanılmakta. Her devrede bir takım atak, diğeri defanspozisyonuna geçer ve bu nedenle de beyzbolda iyisavunma yapmak en önemli konuların başında yeralıyor. BİR AMERİKANRÜYASI: BEYZBOLBeyzbol Nasıl Oynanır? Beyzbolda top atıcı ile yakalayıcı, topa vurucuyu oyundışı bırakmaya, topa vurucu da kaleleri oyun dışıolmadan geçip sayı kazanmak için mücadele eder.Hücüm sırası gelen takımın her oyuncusu sırayla sayıkalesinde, top atıcının sayı kalesinin arkasında duranyakalayıcıya attığı topa, sopayla vurmaya çalışır.Topun kurallara uygun atılıp atılmadığına topyakalayıcının arkasında görev yapan hakem kararverir. Vurucunun kurallara uygun olarak atılmış birtopa vuramamasına ‘’strike’’ denir. 3 kez topavuramayan vurucu oyuncu hakkını kaybederek oyundışı kalır. Bir devrede 3 oyuncusu oyun dışı olanhücum takımı hücum hakkını kaybederek savunmayageçer. Top atıcının topu kurallara uygun olarakatamamasına ‘’ball’’ denir. Top atıcı 4 kez topukurallara uygun olarak atamazsa rakibi topa vurucu,ilk kaleye yürümeye hak kazanır. Top atıcının kurallarauygun attığı topa, topa vurucu da kurallara uygunşekilde vurması halinde kale kapma mücadelesibaşlar. Topa vurucu sopayı atarak ilk kaleye koşmayabaşlar. Rakip ise topu yakalayıp vurucudan önce topukaledeki oyuncusuyla buluşturmak için mücadeleeder. Rakip takımın oyuncusu bir ayağı kaledeykenarkadaşlarının attığı topu, vurucu kaleye gelemedenyakalarsa topa vurucu oyun dışı kalır. Topa vurucu,top geri gelmeden ilk kaleye giderse o kaleye yerleşirve bir başka takım arkadaşının vurucu platformunayerleşmesini sağlar. Topun gelmesi gecikirse, topavurucu ikinci kaleye de koşabilir. Oyuncu dördüncükaleye ulaştığında takımı 1 sayı kazanır. Topavurucunun vurduğu topu rakip takım oyuncusuhavada yakalarsa, vurucu oyun dışı olur. Beyzbol Tarihi Beyzbol oyunu 18. yüzyılda Amerika BirleşikDevletleri'nde popüler hale gelen İngiliz roundersoyununa dayanıyor gibi görünüyor. Rounders, ilk kezsömürgeciler tarafından Amerika'nın New Englandbölgesine getirildi ve bir çocuk oyunu olarak tanıtıldı.Amerikan Devrimi'nin yaşandığı dönemde okulbahçeleri ve kolej kampüslerinde rounders vetürevleri oynanıyordu. Hatta 19. yüzyılın ortasınagelindiğinde yeni sanayileşen şehirlerdeki iş arayanerkekler arasında daha da popüler oldu. Beyzbolun bugünkü modern haline gelmesinde öncüisimse Alexander Cartwright’dır. New York City'nin üstorta sınıfını hedefleyen New York Knickerbocker BaseBall Kulübü'nü kurdu ve 1845'te ilk beyzbol kurallarınıve düzenlemelerini yayımladı. Bunlar modern beyzboloyunu için de kabul edilse de beyzbol farklı klüplertarafından farklı kurallarla oynanmış ancak enpopüler beyzbol kısa sürede Cartwright’ınKnickerbockers stili olmuştur.
KANSERLE ÖZELHESAPLAŞMAOğuzhan BİÇKİNYaren ÖZMetin YILDIZTAÇ Örneğin meme dokusunun kök hücresi vardır bununçeşitli hücrelere dönüşüp olgunlaşması gerekir. Buolgunlaşma ya da dönüşme aşamasındaki problemlerneticesinde bir basamakta takılı kalıp sürekli oradaçoğalma özelliği kazandığında buna kanser diyoruz.Kanser hücreleri hepimizin vücudunda belki her günoluşmaktadır ama immün sistem hücreleri bunuyakalayıp yok etmektedir. Dolayısıyla kanserdediğimiz olgu aynı zamanda immün sistem hastalığışeklinde düşünmek de gerekir. Neden immün sistem bu hücreleri herzaman yakalayıp yok edemiyor? Bu konuda da araştırmalar devam etmektedir.Kanser dediğimiz olgu sadece rastlantısal oluşankendiliğinden var olan bir şey olarak düşünmemeklazım bazen virüsler bazen kimyasal maddeler, ilaçlar,ailesel yatkınlık, genetik özellikler kanserin temelinioluşturur. Birçok organ tümörünün ortaya çıkıp dametastaz yapar vaziyete geçmesi yani başka dokularasıçrama özelliği kazanması için minimum birbiriyleuyumlu 20 ila 25 mutasyonun gerçekleşmesi gerektiğiortaya konulmuş. Bu da gösteriyor ki aslında biryönelim, bir evrim var burada. Yani rastlantınınötesinde bir durum olduğunu anlayabiliyoruz amaayrıntılarını henüz bilemiyoruz. Nasıl böylebirbirleriyle uyumlu mutasyon aynı hücrede meydanageliyor, neden kendi kendini yok etmiyor da böyle birözellik kazanıyor, immün sistem bunu nasıltanıyamıyor. İmmün sistem bunu tanıyabilmesi içinson yıllarda özellikle bazı tümörlerde, tümör aşılarıkullanıma girmiştir. 4 Şubat Dünya Kanser Farkındalık Günü kapsamındaGiresun Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretimüyelerimizden Dr. Öğr. Üyesi Hasan Mücahit ÖZBAŞ ilekanser konulu röportajımızı gerçekleştirdik. Kıymetlihocamıza vakit ayırıp sorularımızı yanıtladığı içinteşekkür ederiz. Keyifli okumalar dileriz.Kanser nedir? Kanser, eski çağlarda kalkinos sözündenkaynaklanmış dönüşe dönüşe kanser adını almıştır.Aslında kelime anlamı olarak yengeç demektir. Yengeçkelimesinden gelmesinin sebebi de dokuları yengeçgibi sarmasındandır. Aslında kanser dediğimiz zamanhabis hastalıklar anlıyoruz ama kanserin tıpjargonunda farklı isimlendirmeleri vardır. Karsinomdediğimiz zaman epitelyal kaynaklı bir habishastalıktan bahsetmiş oluyoruz mesela.Adenokarsinom ve sarkom dediğimiz zaman kemikveya kıkırdak dokudan kaynaklanan hastalıklardanbahsetmiş oluyoruz. Bir de Hematolojik olanların farklıisimlendirmeleri mevcut. Lenfoma lenf bezlerindenlenf bezlerinin içindeki hücrelerden kaynaklanantümörlere verilen addır. Lösemi ise kan ve kemik iliğihücrelerinden kaynaklanan, bunların periferik kanadökülüp görünür hale gelmesine verilen isimdir.Örnek olarak hairy cell lösemi aslında bir lenfomadırama tipik hücresi periferik kanda görüldüğü için adılösemidir. Bazen de bazı hastalıkların lösemikversiyonlarından bahsedilir örneğin mantle celllenfoma lösemik varyant denir. Kanser bunlarıntamamına verilen isimdir. Kanser büyük genelinde birtek hücreden kaynaklanan çeşitli birbiriyle uyumlumutasyonlar sonucunda oluşan aşırı çoğalma ve etrafdokuyu işgal etme özelliğindeki hücrelerin çoğalmasıyayılması olarak ifade edilebilir. Genellikle bir hücrehem çoğalır hem diferansiyel olması gerekir yanibaşka bir hücreye dönüşmesi gerekir.
Kansere neden olan etkenler nelerdir? Kansere neden olan etkenlerin başında aileselyatkınlık geliyor. Biliyoruz ki bir ailede bir kanser türüvarsa bir sonraki nesilde kanser görülme riski oldukçaartıyor. Bir diğer etken olarak virüsleri sayabiliriz. Bazıvirüslerin bazı kanserleri yaptığını biliyoruz. ÖrneğinHPV serviks kanseri ile ilişkili, HHV-8 efüzyonellenfoma ile ilişkili, EBV burkitt lenfoma ile ilişkilidir.Çevresel etkenlerden özellikle radyasyonu sayabiliriz.Radyasyonla ilgili çalışmalar, geçmişteki radyasyonkazalarına dayanıyor. Radyasyon kazaları sonrası obölgede kanser sıklığı arttığı gözlenmiştir. Bunlarıniçinde kronik lenfositik lösemi hastalığının ayrı bir yerivar. Bir bölgede radyasyon kazaları yaşanıyorsa obölgede kanser sıklığı artıyor çünkü radyasyon insankromozomunda kırıklara neden oluyor. Kimyasallar,benzen, karbon tetraklorür, sigara, alkol gibi etmenlerde kansere neden olan etmenler arasındadır. Kimler kanser riski altındadır? Aile öyküsü olan insanlar önemli risk grubunda yeralır. Onun dışında yaş, çevresel etmenlere maruzkalanlar, toksik maddelere maruz kalanlar, belirli virüsenfeksiyonunu geçirmiş kişiler, obezler, sigara içenlerrisk altındadır. Kansere yakalanan biri ne yapmalı? Kanser multidisipliner bir tedavi gerektiren kompleksbir hastalık grubudur. Aslında üçe ayırmakmümkündür. Bir uzman doktor, cerrah ve onkolojibranşıyla iletişim halinde olması gerekir. Yakalanılanhastalık kan veya lenf bezleriyle ilişkiliyse hematolojibranşı ile takip ve tedavisini yaptırması gerekir. Kanserin vücutta yaptığı değişikliklernelerdir? Bu, çok çeşitli bir soru aslında. Löseminin farklı birkliniği vardır, meme kanserinin çok daha farklı birkliniği vardır. Örneğin karaciğer tümöründe tümördokusu çok büyüdüğünde karaciğer yetmezliğine yolaçar. Lösemi kemik iliği yetersizliğine, kanamalara,enfeksiyonlara vs. yol açar. Meme kanseri metastazyapmadığı sürece vücudun geneline büyük bir zararıolmaz genellikle ama bunların metabolik etkileri deolabilir. Örneğin hiperkalsemi yapabilir bazı kanserler.Salgıladığı bir şeyden dolayı bunlara paraneoplastiksendromlar denir. Örneğin Eaton Lambert Sendromu,malign hiperkalsemi yapar. Genel olarak kanserhastası, eğer kanser yayılmış, vücudu işgal etmişhaldeyse beslenme bozuklukları yaşar, kilo kaybeder,bağışıklık sistemi zayıflar, enfeksiyonlara açık halegelir, fiziksel performansı düşer, iş yaşamındanuzaklaşma olur, psikososyal sorunlar da yaşar,ailesiyle birlikte en zor günlerini geçirir. Ailede birbomba etkisi yaratmış olur psikolojik olarak. Kanser tedavi ilkeleri nelerdir? 1-Cerrahi 2-Radyoterapi 3-Kemoterapi 4-İmmünoterapi 5-Hedefe yönelik tedaviler Bu saydığımız 5 yöntem, kanser tedavisindekullandığımız ana tedavi ilkeleridir. Bunların yanı sırabazı kanserlerde lokal tedaviler kullanılır. MikozisFungoides’te Puwa tedavisi kullanılır. Malt lenfomamukozaya sınırlıysa H. Pylori eradikasyonukullanılıyor. Mesane tümöründe BCG aşısı kullanılır.KML’de İmatinip dediğimiz küçük molekül bir hapkullanılır. Bu hedefe yönelik ilaçlar ve diğer tedavimodelleri son yıllarda giderek gelişiyor ve kullanımıartıyor.
Kanser tamamen önlenebilir mi? Günümüzde birçok kanser türü tam kür sağlanabilirpozisyonda, bazıları ise hala yüz güldürücü sonuçlarınelde edilemeyeceği hastalıklardır. Önemli olan buradaerken teşhis ve metastaz yayılım oranıdır. Metastazyapıp yapmaması çok önemli oluyor bu noktada.Hematolojik hastalıklarda ise hastalığın başlangıçzamanı çok önemlidir. Hasta ne kadar süre sonrageldi, komplikasyonla mı geldi bunlar çok önemlidir.Bazı hastalıklar 2-3 ayda iyileşirken bazıları ömür boyutedavi edilebiliyor. Mesela memede sınırlı bir tümörvarsa tek cerrahi operasyonda halledilebilirkenKML'de ise ömür boyu hap içebilirsin. Kanser hastasının sosyal hayatı nasılolmalıdır? Kanser hastasının mutlaka bir ucundan hayatıyakalaması lazım. Sosyal destek çok önemli. Tabii busırada tedavisini ihmal etmemesi gerekiyor. Benburada şu eksikliği görüyorum tedavi görmüş hastaenfeksiyon riski çok yüksek inşaat işinde çalışıyor. Siztedavi oldunuz, iyileştiniz diyorsunuz bir yandan dabundan sonraki hayatında enfeksiyonlardankorunman lazım diyorsunuz ama başka iş buldiyemiyorsunuz çünkü onun da hayatını kazanmasıgerekiyor. İşte burada sosyal desteklerde sıkıntıolabiliyor. Fonksiyonelliğe bakan bir sistem var. Busistemde çalışma yerinde enfeksiyon riski var mıdır,işi yapmasına uygun mudur diye bakmıyor maalesef.Kolu bacağı tutuyor mu yürüyor mu geziyor mu onabakıyor. Bunlar da çok büyük sıkıntılara yol açıyor. Buaşamada aile desteği gerçekten çok önemli. Gerekmaddi gerek manevi açıdan hastanın kendini yalnızhissetmemesi lazım. Ailesinin her daim yanındaolduğunu hissetmesi gerekiyor. Kanserle mücadele nasıl olmalıdır? Kanserle mücadele bence tıp fakültelerindebaşlamalıdır. Bizim hala hastanelerde çektiğimizsıkıntı şu bir hastaya kanser teşhisi konduğu zamankanserle uğraşan hekim yalnız kalıyor diğer hekimlerbu hastayı takip ve tedavi etmek istemiyor. Hiçbirsağlık kurulunda diğer hastalar gibi rahatlıkla hizmetalamıyor. Onkoloji ya da hematoloji o branşlauğraşan kimse onun yanına gitmesi isteniyor. Hepkorkuluyor, çekiniliyor. Sonuçta onlar da insanbaşlarına başka işler gelebilir. Takip ve tedavisinin obölümlerce yapılması gerekir. Bundan dolayı çokzorlanıyoruz. Gerekli standart uygulamayı yapmakistenilmiyor. Bir direnç var ve bu da şuradankaynaklanıyor tıp fakültesinde kanseri, bu kadaryaygın bir hastalığı müfredatın içine çok yaymamışızçünkü farkındalıkta bir eksiklik var. Örneğin acile birkanser hastası geldiğinde ne için geldiğini bilesormadan direkt onkoloji, hematoloji bölümüaranıyor. Hep şu beklenti var: biz dışardan yardımcıolalım size. Bu bölümlerin tüm kanser hastalarınıtedavi etmesi mümkün değil ki bana göre tüm uzmandoktorların bu doktorlara destek olması şart yoksa busorun ileride daha büyük problemlere yol açabilir.
ŞİPŞAKDoç.Dr. Şahin DİREKEL
İnstagram @grutibbiyelilerMailWhatsapptibbiyelilertoplulugu@gmail.comŞUBAT 2022